Skip to main content
Makale

Ri̇sk-firsat Ekseni̇nde Avrupa Yeşi̇l Mutabakati (Europe Green Deal)

AB Gelişmelerinin Türk Şirketleri Üzerindeki Etkisi: Karbon Sınır Ayarı ve Avrupa Yeşil Anlaşması’nın İncelenmesi

Yazan: Mehmet Kamil Tarhan

İçi̇ndeki̇ler

  1. İçİndeki̇lerufukta beliren risk ve fırsat “avrupa yeşil mutabakatı”
  2. İklim anlaşmaları kronolojisi
  3. “avrupa yeşil mutabakatı (europe green deal-egd” ve “sınırda karbon düzenlemesi (carbon border adjustment mechanism, cbam)” uygulaması
  4. Yeşil dönüşümün finansmanı
  5. “ab yeşil mutabakatı”nın türk şirketleri’ne etkisi
  6. İlgili devlet kurumları, oda ve derneklerce konu ile İlgili yapılan çalışmalar
  7. Sonuç

1. Ufukta beli̇ren ri̇sk ve firsat “avrupa yeşİl mutabakati”

Amaç ve hedeflerin gerçekleşmesini olumsuz etkileyebileceği değerlendirilen olay veya durumlar risk, amaç ve hedefler üzerinde olumlu etkide bulunabileceği değerlendirilen olay veya durumlar ise fırsat olarak adlandırılır. Risk yönetimi ise belirlenen amaç ve hedeflere ulaşabilmek için hangi risklerin, ne ölçüde yönetilmesi gerektiğini belirleyen ve bu sürecin planlandığı şekilde gerçekleşmesini güvence altına almayı hedefleyen bir sistemdir.

Kurumsal Risk Yönetimi ise; 

  • Organizasyonun değer yaratma, koruma ve realize etmede,
  • Riski yönetmek için güvenebilecekleri,
  • Stratejinin belirlenmesi ve yürütülmesine entegre edilen, kültür, imkân ve uygulamalardır.

Tanımda görüleceği üzere; risk yönetimin temel amacının değer oluşturmak, korumak ve realize etmek olduğu, stratejinin belirlenmesi ve yürütülmesine entegre edilmesi gerektiği ifade edilmektedir. Kurumsal risk yönetiminin sadece, değerin düşmesini önlemeye ve risklerin kabul edilebilir seviyeye indirilmesine odaklanmadığı, strateji belirleme ile entegre olarak, değerin artırılması ve sürdürülmesi için fırsatların oluşturulmasına da yardımcı olacağı belirtilmektedir. 

Kurumların karşılaşabileceği riskler de genel olarak; Finansal, Operasyonel, Stratejik ve Dış Riskler olarak sınıflandırılabilir.  Ancak riskleri kesin bariyerlerle sınıflandırmak her zaman doğru olmaz bazı riskler yukarıdaki tüm sınıfları da ilgilendirebilir.

Şimdi, şirketlerimizi kısa, orta ve uzun vadede değişik ölçülerde etkileyecek, esas itibariyle bir dış risk olan ancak yukarıda belirtilen dört risk sınıfını da ortak ilgilendiren kurumsal bir riskten aynı zamanda getirebileceği fırsatlardan ve nasıl yönetilebileceğinden bahsetmek istiyorum. Bu riskin adı Paris İklim Anlaşması ve buna bağlı olarak uygulamaya giren Avrupa Yeşil Mutabakatı (Europe Green Deal) ile gelen Sınırda Karbon Vergisi Uygulaması (Carbon Border Adjustment-CBAM) gibi Avrupa Birliği‘ndeki (AB) gelişmelerdir.

AB ile ilişkili diğer dünya ülkelerinde olduğu gibi    ülkemizdeki şirketler de operasyonel ve stratejik açılardan bu gelişmelerden önemli ölçüde etkilenecektir.  Çünkü AB çok önemli bir ticaret ortağımızdır. 2022 yılında 103,1 milyar dolar ile ihracatımızdan %40,6, 93,3 milyar USD dolar ile ithalatımızdan %25,6 oranında pay almaktadır. Toplam ticaret hacmimiz 196,4 milyar dolardır. Belirtildiği üzere çok önemli bir ticaret ortağımız olan AB’ndeki sözkonusu gelişmeler ekonomimizi dolayısıyla şirketlerimizi yakinen ilgilendirmektedir.

2. İkli̇m anlaşmalari kronoloji̇si̇

  • Viyana Sözleşmesi ve Montreal Protokolü

Ozon tabakasını incelten maddelerin azaltılmasına ilişkin “Ozon Tabakasının Korunmasına Dair Viyana Sözleşmesi” 1985 yılında kabul edilmiştir. Sözleşmeyi takiben, ozon tabakasını incelten maddelerin kullanımının ve üretiminin kontrol altına alınmasını sağlamak üzere, “Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolü” 1987 yılında kabul edilmiştir. 1990 yılında, Londra’da, gelişmiş ülkelerin katkıları ile oluşturulan Montreal Protokolü’nün Uygulanması için Çok Taraflı Fon (MLF) kurulmuştur.

196 ülkenin taraf olduğu Montreal Protokolü, çevre konusunda oluşturulmuş en başarılı çok taraflı anlaşma olarak kabul edilmektedir.

Montreal Protokolüne taraf olan 65 ülke tarafından onaylanmasının ardından anılan değişiklik, 1 Ocak 2019 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. Ülkemiz, Montreal Protokolü’ne 19 Aralık 1991 tarihinde taraf olmuş ve Protokole getirilen tüm değişiklikleri kabul etmiştir. Gelişmekte olan ülkeler (A5) kategorisinde yer alan ülkemiz, Montreal Protokolü’nün uygulanmasında başarılı ülkeler arasında yer almaktadır.

  • BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS

BM Çevre Programı (UNEP) ile Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) 1988’de ortaklaşa ihdas ettiği Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) ortaya koyduğu insan kaynaklı faaliyetlerin neden olduğu küresel ısınmanın iklim üzerindeki etkilerine karşı, 1992 yılında Rio de Janeiro’da düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda imzaya açılan BMİDÇS, uluslararası alanda atılan ilk ve en önemli adımdır. 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe giren Sözleşme’ye, aralarında ülkemizin de bulunduğu 196 ülkenin yanısıra, Avrupa Birliği (AB) de taraftır. Ülkemiz Sözleşme’ye 24 Mayıs 2004 tarihinde katılmıştır.

  • Kyoto Protokolü

BMİDÇS’nin ilk uygulama anlaşması niteliğinde olan Kyoto Protokolü, 1997 yılında kabul edilmiş olup, 2005’te yürürlüğe girmiştir. Kyoto Protokolü’nün iki dönemi bulunmaktadır. 2008-2012 yıllarını kapsayan I. Taahhüt Döneminde, Sözleşme’nin Ek-I listesinde yer alan ülkelerin toplam salımlarını 1990 yılı seviyesine nazaran en az yüzde 5 oranında azaltma yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu hedefe ulaşılabilmesini teminen Sözleşmenin Ek-I tarafları için ayrı ayrı sayısallaştırılmış sera gazı emisyon azaltım veya sınırlama yükümlülükleri tanımlanmıştır. Sözkonusu yükümlülükler Kyoto Protokolü’nün Ek-B listesinde yer almaktadır.

Kyoto Protokolü’nün II. Taahhüt Dönemi ise 2013-2020’yi kapsamaktadır. Ek-B listesinde bulunan tarafların emisyonlarını ilk taahhüt döneminden farklı olarak 2020 yılında 1990 yılına göre en az %18 azaltması kararlaştırılmıştır. I. Taahhüt Dönemi’nde yükümlülük üstlenmiş olan Avustralya, Kanada, Japonya ve Rusya, II. Taahhüt Dönemi’nde herhangi bir yükümlülük altına girmemiştir. Yürürlüğe girebilmesi için, 144 taraf ülke tarafından kabul edilmesi gereken Kyoto Protokolü’nün II. Taahhüt Dönemi (Doha Değişikliği), 31 Aralık 2020 tarihinde yürürlüğe girebilmiştir. Öte yandan, 2020 sonrası iklim rejimini düzenleyen Paris Anlaşması devreye girdiği cihetle, II. Taahhüt Dönemi sadece usulen kabul edilmiştir. Dolayısıyla BMİDÇS’nin ilk uygulama aracı olan Kyoto Protokolü işlevini tamamlamıştır.

Ülkemiz Protokole 2009 yılında taraf olmuştur. Türkiye, Kyoto Protokolü’nün kabul edildiği 1997 yılında henüz BMİDÇS’ne taraf olmadığı için sayısallaştırılmış sera gazı emisyon azaltım veya sınırlama yükümlülüklerinin tanımlandığı Protokol’ün Ek-B listesine dahil edilmemiştir. Bu nedenle ülkemizin, Kyoto Protokolü kapsamında sayısallaştırılmış sera gazı emisyon azaltım veya sınırlama taahhüdü bulunmamaktadır.

  • Paris Anlaşması

2020 sonrası iklim değişikliği rejiminin çerçevesini oluşturan Paris Anlaşması, 2015 yılında Paris’te düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) 21. Taraflar Konferansı’nda kabul edilmiştir. COP 21’de, 2020 sonrası için ilk kez küresel ölçekte bütün ülkeler sera gazı emisyon azaltımı taahhüdünde bulunmuşlardır. Anlaşma, 5 Ekim 2016 itibariyle, küresel sera gazı emisyonlarının %55’ini oluşturan en az 55 tarafın anlaşmayı onaylaması koşulunun karşılanması sonucunda, 4 Kasım 2016 itibariyle yürürlüğe girmiştir. Paris Anlaşması, kabulünün üzerinden 1 yıl geçmeden yürürlüğe giren ilk küresel anlaşmadır.

Anlaşma, insan kaynaklı sera gazı salımlarının neden olduğu küresel sıcaklık artışını uzun vadede, sanayileşme öncesi döneme kıyasla 2 santigrat derecenin altıyla sınırlamayı hedeflemekte; bu konuda 1,5 santigrat dereceyi yakalamanın önemine dikkat çekmektedir. Ayrıca, Paris Anlaşmasıyla ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadeleye “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler” ilkesi çerçevesinde katkıda bulunmaları hususu teyit edilmiştir.

Ülkemiz, Paris Anlaşması’nı, 22 Nisan 2016 tarihinde, New York’ta düzenlenen Yüksek Düzeyli İmza Töreni’nde 175 ülke temsilcisiyle birlikte imzalamış ve Ulusal Beyanımızda Anlaşma’yı gelişmekte olan bir ülke olarak imzaladığımız vurgulanmıştır.

Paris Anlaşması 7 Ekim 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı Kararı ile onaylanmış olup, iç hukuk onay süreci tamamlanmıştır. Anlaşma onay belgesi, ulusal beyanımızla birlikte, 11 Ekim 2021 tarihinde BM Sekretaryası’na tevdi edilmiştir.

Ayrıca, Cumhurbaşkanlığınca ülkemizin 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefi ilan edilmiştir.

  • AB Yeşil Mutabakatı ve AB İklim Yasası

11 Aralık 2019 tarihinde, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula Von Der Leyen tarafından açıklanan Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM), Avrupa’yı 2050 yılına kadar sera gazı emisyonlarının net olarak sıfırlandığı dünyanın ilk iklim-nötr kıtası haline getirmeyi hedefleyen AB’nin yeni büyüme stratejisidir. AB’yi kaynak-verimli, rekabetçi ve modern bir ekonomik yapıya kavuşturmayı öngören AYM, üretimden ticarete, enerjiden ulaştırmaya, tarımdan vergilendirmeye kadar pek çok alanı kapsayan köklü bir dönüşüm planıdır. AYM uyarınca, AB ekonomisinin tüm sektörlerinin AB’nin 2050 yılında iklim-nötr olma hedefine katkıda bulunacak şekilde yeniden yapılandırılması öngörülmektedir. AYM’nin hedeflerine ulaşılabilmesi için gelecek 10 yıllık dönemde yaklaşık 1 trilyon avro tutarında sürdürülebilir yatırımın hayata geçirilmesi planlanmaktadır.

Avrupa’nin iklim-nötr düzene geçişine yönelik siyasi taahhüdün hukuki açıdan bağlayıcı bir yükümlülüğe dönüştürülmesi amacıyla, 30 Haziran 2021 tarihinde Avrupa İklim Yasası kabul edilmiştir. Yasa kapsamında ayrıca, AB’nin 2030 yılına yönelik öngördüğü sera gazı emisyonlarında 1990’a kıyasla %40 azaltım sağlanması hedefi de “1990’a kıyasla en az %55 azaltım” olarak güncellenerek bağlayıcı hale getirilmiştir. Söz konusu güncellenmiş hedef Aralık 2020’de, AB’nin Paris Anlaşmasına yeni katkısı (NDC) olarak Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (BMİDÇS) sunulmuştur.

Nisan ayında AB üye devletleri tarafından gayrı resmi olarak kabul edilen İklim Yasası 24 Haziran 2021 tarihinde AB Parlamentosu’nda 203’e karşı 442 evet ve 51 çekimser oyla onaylanmıştır 30 Haziran 2021 tarihinde AB Konseyi tarafında da imzalanan antlaşma, 9 Temmuz 2021 tarihli AB Resmi Gazetesinde yayınlanarak yürürlüğe girdi. Böylece Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın 2050 yılına kadar AB iklim nötr olma taahhüdü bağlayıcı bir yükümlülüğe dönüşmüştür.

AB İklim Yasası’nın 2(3). Maddesi 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarını azaltma hedefini 1990 seviyelerine kıyasla %40’tan en az %55’e yükseltme hedefini taşımaktadır.

AB Komisyonu AB İklim Yasası’nın 2030 yılında %55 karbon emisyonlarını azaltma hedeflerine ulaşmak amacıyla 14 Temmuz 2021 tarihinde Fit for 55 isimli teklifi kabul ederek AB Parlamentosu’na onaya sunmuştur.

“Aşağıda Avrupa Yeşil Mutabakatı” ve buna paralel olarak ortaya konulan “Sınırda Karbon Düzenlenmesi” uygulaması hakkında aşağıda detaylı açıklama yapılmaktadır.

3. “avrupa yeşİl mutabakati (europe green deal-egd” ve “sinirda karbon düzenlemesi̇ (carbon border adjustment mechanism, cbam)” uygulaması

3-1) avrupa yeşİl mutabakati (europe green deal-egd)

AYM-EGD Nedir? Atmosfer gittikçe ısınmakta, iklim her geçen yıl olumsuz yönde değişmekte, ormanlar ve okyanuslar kirlenerek yok olmakta, gezegendeki sekiz milyon türün bir milyonu yok olma riski ile karşı karşıya kalmaktadır. AVRUPA YEŞİL MUTABAKATI İklim ve çevreyle ilgili zorluklarla mücadele konusunda acil bir riski fırsata çevirmek amacıyla ortaya konan bir stratejidir. AB doğal sermayesini koruyup geliştirirken, aynı zamanda vatandaşların sağlığını ve refahını çevre kaynaklı risk ve etkilerden korumayı da amaçlamaktadır. İklim ve çevresel zorlukları fırsatlara dönüştürerek, geçişi herkes için adil ve kapsayıcı hale getirmeyi planlayan bu mutabakat,

  • 2030 ve 2050 için Avrupa’nın iklim hedeflerini artırmak
  • Temiz, ulaşılabilir, ekonomik ve güvenli enerji sağlamak
  • Temiz ve döngüsel bir ekonomi için endüstriyi harekete geçirmek
  • İnşaat ve Yenilemede enerji ve kaynak verimli bir yol izlemek
  • Ekosistemleri ve biyolojik çeşitliliği korumak ve iyileştirmek
  • Toksik içermeyen bir çevre için sıfır kirlilik hedefi
  • Tarladan Sofraya adil, sağlıklı ve çevre dostu bir gıda sistemi tasarlamak
  • Sürdürülebilir ve akıllı ulaşıma geçişi hızlandırmak
  • Geçişi finanse etmek
  • Geçişi adil bir şekilde gerçekleştirmek

hedeflerini temel alan , karbonsuz bir ekonomi modeli getiren bir büyüme stratejisidir.

Şema hakkında kısaca izahat verelim;

A. 2030 ve 2050 için AB’nin İklim Hedeflerini Artırmak:

2050 yılına kadar iklim nötr olma hedefinin nasıl sağlanacağına dair net bir vizyon belirlenmiştir. Hedef; AB’nin 2030 için sera gazı emisyon azaltım hedefini sorumlu bir şekilde 1990 seviyelerine kıyasla en az %50’ye, mümkünse %55’e çıkarmaktır. Ancak. Diğer uluslararası aktörler AB ile aynı hedefleri paylaşmadığı sürece, üretimin; emisyon azaltımı  konusuna AB’den daha az önem veren diğer ülkelere kayması veya AB ürünlerinin yerini daha fazla karbon yoğun ithalat ürünlerinin alması nedeniyle dünya genelinde karbon kaçağı riski ortaya çıkacaktır Bu risk gerçeğe dönüşürse, küresel emisyonlarda herhangi bir azalma olmayacak ve bu, AB’nin ve AB endüstrilerinin Paris Anlaşması’nın küresel iklim hedeflerine ulaşma çabalarını boşa çıkaracaktır. AB iklim hedefini artırırken, dünya çapında bu konu ile ilgili farklılıklar devam ederse, AB Komisyonu, karbon kaçağı riskini azaltmak için seçilen sektörlerde bir sınırda karbon düzenleme mekanizması getirmiştir. (Türk şirketlerini ilgilendiren önemli bir kısımdır. Aşağıda ayrı bir bölümde incelenecektir.)

B.Temiz, Uygun Maliyetli ve Güvenli Enerji Sağlamak:

2030 ve 2050 iklim hedeflerine ulaşabilmek için enerji sisteminin karbondan daha fazla arındırılması kritik bir öneme sahiptir. İktisadi sektörlerdeki enerji üretimi ve kullanımı AB’nin sera gazı emisyonunun %75’inden fazlasını oluşturmaktadır. Enerji verimliliğine öncelik verilmelidir. Kömürün ve gri hidrojenin hızla kullanımdan kaldırılması ile bütünleşecek, büyük ölçüde yenilenebilir kaynaklara dayalı bir enerji sektörü geliştirilmelidir. 

C. Temiz ve Döngüsel Bir Ekonomi İçin Endüstriyi Harekete Geçirmek

İklim-nötr olmayı ve döngüsel bir ekonomiyi gerçekleştirebilmek, endüstrinin tamamen harekete geçirilmesini gerektirir. Bu geçiş, sürdürülebilir ve emek yoğun ekonomik faaliyetleri genişletmek için bir fırsattır. Çelik, çimento ve kimya gibi enerji yoğun endüstriler, önemli bazı değer zincirlerini tedarik ettiklerinden Avrupa ekonomisi için vazgeçilmezdir. Bu sektörlerin karbondan arındırılması ve modernleştirilmesi esastır.

  • Döngüsel ekonomi eylem planı, tüm ürünlerin ortak bir metodoloji ve ilkelere dayalı döngüsel tasarımını desteklemeye yönelik bir ‘sürdürülebilir ürünler’ politikası içerecektir. Bu politika, materyallerin geri dönüştürülmeden önce azaltılmasına ve tekrar kullanılmasına öncelik verecektir.

AB sanayi stratejisinden büyük bir değişime gitmektedir ve Döngüsel Ekonomi de bu stratejik dönüşüm programının kalbini oluşturmaktadır. Avrupa Döngüsel Ekonomi Eylem Planı, plana dâhil olan sektörler ve alt sektörlerin ürettikleri ürünü yaşam döngüsü boyunca ele almakta, ürün tasarımını, döngüsel ekonomi süreçlerinin desteklenmesini, sürdürülebilir tüketimin güçlendirilmesini ve kullanılan kaynakların mümkün olan en uzun zaman dilimi süresince AB ekonomisi içinde kalmasını amaçlamaktadır. Yani yaşamlarının sonunda araziye boşaltılan ya da dökülen ‘beşikten mezara’ kullanılan ürünler üretmek yerine, kapalı döngüde sürekli olarak dolaşan, tüm ürünlerin yeniden değerlendirilerek ‘beşikten beşiğe’ kullanım sağlamayı şart koşuyor. Gıda, elektronik, otomotiv, tekstil, ambalaj/plastik ve inşaat gibi endüstriler döngüsel ekonomi çerçevesinde ele alınmaktadır. 

D. İnşaat ve Yenilemede Enerji ve Kaynak Verimli Bir Yol İzlemek

  • Binaların inşası, kullanımı ve yenilenmesi önemli ölçüde enerji ve mineral kaynakları (kum, çakıl, çimento) gerektirir. Binalar ayrıca tüketilen enerjinin %40’ından sorumludurlar. Bugün, Üye Devletlerde bina stokunun yıllık yenileme oranı %0,4 ila %1,2 arasında değişmektedir. AB’nin enerji verimliliği ve iklim hedeflerine ulaşmak için bu oranın en az ikiye katlanması gerekecektir. 
  • Enerji verimliliği ve uygun maliyet gibi ikili bir zorluğun üstesinden gelmek için, AB ve Üye Devletler, kamu ve özel nitelikteki binalarda “yenileme dalgasına” girişmelidir. Bu, yeni ve yenilenmiş binaların tasarımının her aşamasının döngüsel ekonominin ihtiyaçları ile uyumlu olmasını ve dijitalleşmenin artmasını sağlamalıdır ve bina stokunu iklime dayanıklı bir hale getirmelidir.

E. Toksik İçermeyen Bir Çevre İçin Sıfır Kirlilik Hedefi

  • Toksik içermeyen bir çevre yaratmak, kirliliğin oluşmasını engellemek için daha fazla çalışmanın yanı sıra kirliliği temizlemek ve azaltmak için uygulamalar de gerektirir. Avrupa vatandaşlarını ve ekosistemini korumak için, AB’nin hava, su, toprak ve tüketici ürünlerindeki kirliliği daha iyi izlemesi, bildirmesi, önlemesi ve iyileştirmesi gerekir. Bunu başarabilmek için AB ve Üye Devletlerin, bütün politikalara ve düzenlemelere daha sistematik bakmaları gerekir. 
  • Yeraltı ve yerüstü su kaynaklarına doğal işlevleri geri kazandırılmalıdır. Bu; göller, nehirler, sulak alanlar ve haliçlerdeki biyoçeşitliliği korumak, eski haline getirmek ve aynı zamanda sellerden kaynaklanan kirliliği önlemek ve sınırlandırmak için de gereklidir. Tarladan Sofraya Stratejisini uygulamak, aşırı besin kaynaklı kirliliği azaltacaktır. Komisyon buna ek olarak, kentsel yüzey akışının neden olduğu mikro-plastikler, farmasötikler gibi yeni ve toksik kimyasal kirlilik kaynaklarını ele alarak, önlemler önerecektir. Ayrıca farklı kirleticilerin birleşik etkilerinin ele alınmasına ihtiyaç vardır.

F. “Tarladan Sofraya”: Adil, Sağlıklı ve Çevre Dostu bir Gıda  Sistemi Tasarlamak

Avrupa gıdaları güvenli, besleyici ve yüksek kaliteli olmalarıyla ünlüdür. Bu artık küresel sürdürülebilirlik standardı olmalıdır. Gıda üretimi hala hava, su ve toprak kirliliği ile sonuçlanmakta, biyolojik çeşitlilik kaybına ve iklim değişikliğine sebep olmakta ve aşırı miktarda doğal kaynak tüketmektedir ve gıdanın önemli bir    kısmı ise israf edilmektedir. Aynı zamanda, düşük kaliteli beslenme düzeni obeziteye ve kanser gibi hastalıklara yol açmaktadır.

  • Gıda üretim zincirindeki bütün oyuncular için yeni fırsatlar bulunmaktadır. Yeni teknolojiler ve bilimsel keşifler, sürdürülebilir gıda için artan kamu bilinci ve taleple birlikte, tüm paydaşlara fayda sağlayacaktır. 
  • Avrupalı çiftçiler ve balıkçılar bu geçişi yönetmede kilit aktörlerdir. Tarladan Sofraya Stratejisi, çiftçi ve balıkçıların iklim değişikliğiyle mücadele, çevre ve biyoçeşitliliği koruma çabalarını güçlendirecektir. Eko-etiketlemeler gibi önlemler, odağı uyumluluktan icraate çevirerek topraktaki karbonun yönetilmesi ve depolanması, su kalitesini arttırmak ve emisyonu düşürmek için besin yönetiminin iyileştirilmesi dahil başarılı çevre ve iklim performansları için çiftçileri ödüllendirmelidir. Komisyon Üye Devletlerle birlikte, düşük karbon ayak izine sahip bir besin kaynağı olarak sürdürülebilir deniz ürünlerinin potansiyelini geliştirmek için çalışacaktır.
  • Stratejik planların, kimyasal tarım zehirlerinin yanı sıra suni gübrelerin ve antibiyotiklerin de kullanımı ve risklerini önemli oranda azaltmak için yüksek bir kararlılığı yansıtması gerekecektir. Avrupa’da organik tarım yapılan alanın da genişletilmesi gerekecektir. AB’nin, mahsulü; haşereler ve hastalıklardan korumak için, yenilikçi yollar geliştirmesi, sürdürülebilir gıda sistemini iyileştirmek için yenilikçi teknolojilerin potansiyel rolünü göz önünde bulundurması ve bu yeni yöntemlerin güvenilir olduklarından da emin olması gerekir.
  • Tarladan Sofraya Stratejisi aynı zamanda döngüsel bir ekonomi elde etmeye de katkı sağlayacaktır. Bu strateji, taşıma, depolama, paketleme ve gıda atıkları konularında alınacak aksiyonlarla gıda işleme ve perakende sektörlerinin çevresel etkilerini azaltmayı hedefleyecektir. 
  • Son olarak, Tarladan Sofraya Stratejisi, sürdürülebilir gıda tüketimini teşvik etmek ve herkes için bütçelerine uygun sağlıklı gıdayı desteklemek amacıyla çalışacaktır. Komisyon, dijital araçları da kullanarak, tüketicilere gıdanın nereden geldiği, besin değerleri ve gıdanın ekolojik ayak izi gibi detaylı bilgileri ulaştırmanın yeni yollarını araştıracaktır. Tarladan Sofraya Stratejisi, çiftçilerin tedarik zincirindeki konumlarını geliştirme amaçlı teklifler de içerecektir.

G. Sürdürülebilir ve Akıllı Hareketliliğe Geçişin Hızlandırılması

  • AB’nin sera gazı emisyonlarının çeyreği ulaşımdan kaynaklanmakta ve giderek artmaktadır. İklim-nötr olma hedefi için ulaşımdan kaynaklanan emisyonların 2050 yılına kadar %90 azalması gerekmektedir. Karayolu, demiryolu, havacılık ve denizyolu taşımacılığının tümü, azaltıma katkıda bulunmalıdır. 
  • Multimodal (çoklu) taşımacılığın güçlü bir desteğe ihtiyacı vardır. Bu şekilde taşıma sisteminin verimliliği artacaktır. Ana öncelik olarak, karayolu ile yapılan iç yük taşımacılığının %75’inin demiryoluna ve iç su yollarına kayması gerekmektedir. Bunun için daha iyi yönetim ve demiryolları ile iç su yollarının kapasitesini artıracak önlemler almak gerekmektedir, 
  • AB, paralel olarak sürdürülebilir alternatif ulaşım yakıtlarının üretimini ve dağıtımını artırmalıdır. 2025 yılına kadar, Avrupa yollarında bulunması beklenen 13 milyon sıfır ve düşük emisyonlu   araç için yaklaşık 1 milyon halka açık şarj ve yakıt ikmal istasyonuna ihtiyaç duyulacaktır. Gemilerin AB limanlarına erişimini düzenlemek ve limana yanaşmış gemilere elektriği karadan kullanma zorunluluğu getirmek de dâhil olmak üzere, deniz taşımacılığı ile ilgili önlemler alacaktır. Benzer şekilde, uçaklardan ve havalimanı operasyonlarından kaynaklanan kirletici emisyonlarla mücadele edilerek havalimanlarının yakınında hava kalitesi iyileştirilmelidir.

H. Ekosistemleri ve Biyoçeşitliliği Korumak ve İyileştirmek

  • Ekosistemler; gıda, temiz su, hava ve barınak gibi başlıca ihtiyaçlarımızı karşılar. Doğal afetler, haşereler ve hastalıkları azaltır ve iklimi dengelemeye yardımcı olur. Ancak Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Hükümetlerarası Bilim- Politika Platformu 2019 Küresel Değerlendirme Raporu (IPBES) dünya genelinde biyoçeşitlilik erozyonu olduğunu ortaya koymuş ve bu erozyonun öncelikle kara ve deniz kullanımındaki değişiklikler ile doğal kaynakların doğrudan sömürülmesinden ve üçüncü olarak da iklim değişikliğinden kaynaklandığını belirtmiştir. Biyoçeşitlilik stratejisi, bu hedeflere ulaşmak için spesifik önlemler belirleyecektir. Komisyon, Üye Devletlerin, karbon zengini ekosistemler de dahil olmak üzere, zarar görmüş ekosistemleri ekolojik açıdan iyi bir duruma getirmeleri için iyileştirip geliştirmesine, mevzuat dahil, hangi önlemlerin yardımcı olacağını belirleyecektir.
  • Bütün AB politikaları, Avrupa’nın doğal sermayesini koruma ve iyileştirmeye katkı sağlamalıdır Yukarıda özetlenen Tarladan Sofraya Stratejisi, tarımda zehir ve suni gübre kullanımını ele alacaktır. Özellikle hassas bölgelerde, balıkçılığın ekosistem üzerindeki olası olumsuz etkilerini azaltmak için ortak balıkçılık politikası altında, çalışma devam edecektir. Komisyon ayrıca daha çok bağlantısı olan» ve iyi yönetilen deniz koruma alanlarını da destekleyecektir.
  • Orman ekosistemleri, iklim değişikliğinin bir sonucu olarak artan bir baskı altındadır. AB’yi iklim-nötr olma hedefine ve sağlıklı bir çevreye ulaştırmak için AB’nin ormanlık alanlarının hem nitelik hem de nicelik açıdan geliştirilmesi gerekir. Komisyon, tüm orman döngüsünü kapsayan ve ormanların sağladığı birçok hizmeti destekleyen yeni bir AB orman stratejisi hazırlayacaktır. AB’nin yeni orman stratejisi, etkili ağaçlandırma ve Avrupa’da orman koruma ve iyileştirmeyi temel hedef edinecektir.  

3.2) sinirdakarbon düzenlemesi̇ (carbon border adjustment mechanism, cbam)

3.2-a) Sınırda Karbon Vergisi Uygulaması Nedir?

AB’nin sera gazı emisyonu dünyadaki toplam emisyonun %10’u civarında olduğundan küresel bir sorun olan iklim değişikliğiyle mücadelede tek başına başarıya ulaşmasının mümkün olmaması nedeniyle, kendi birliğinin etki alanında sera gazı salımı ve çevresel etkilerini en aza indirmeyi hedeflediği gibi kendisi ile ticaret yapacak ülkelere de bu standartlarla uyumlu hale gelme yükümlülüğü getiriyor. İşte bu noktada ticaret ortaklarının iklim hedeflerini uygulamadıkları durumda, karbon kaçağını azaltmak amacıyla bir vergi gündeme getirmiştir. Buna karbon sınır vergisi-“Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması” (Carbon Border Adjustment Mechanism, CBAM)  denilmektedir. 

CBAM ile mevcut olan AB Emisyon Ticareti Sistemi (EU ETS), ithal malları kapsayacak şekilde genişletiliyor. 14 Temmuz 2021 tarihinde Avrupa Komisyonu, AB’nin ekonomisini ve toplumunu iklim hedeflerini karşılayacak şekilde dönüştürmek için çeşitli önerileri içeren bir paket (fit for 55 package) yayınlamış, bu paketin içinde bir CBAM kurma önerisi de yer almıştı. Aslında bu konu Avrupa Komisyonu’nun 27 Mayıs 2020 tarihli Covid-19 kurtarma planında duyurulmuştu ancak bu paketin bir parçası olarak tüm ayrıntılarıyla yayınlanmış oldu. Paket, 2050 yılına kadar iklim nötr bir Avrupa hedefi doğrultusunda 2030 yılına kadar emisyonları 1990 seviyelerine göre %55 oranında azaltmayı hedeflemektedir.

3.2-b) Sınırda Karbon Vergisi Uygulaması Başlama Tarihi

Taslak olarak yayınlanan, Sınırda Karbon Vergisi CBAM Yönetmeliği’nin, 1 Ocak 2023’te yürürlüğe girmesi planlanıyor, ancak 31 Aralık 2025’e kadar da bir geçiş dönemi yoluyla CBAM’nin aşamalı olarak uygulanması hedefleniyordu. Ancak 13 Aralık 2022’de Avrupa Parlamentosu, Sınırda Karbon Vergisini (CBAM) uygulamak için Avrupa Birliği Konseyi (AB) ile geçici bir anlaşmaya vardı. Böylece rejimin geçiş sürecinin 1 Ekim 2023’ten itibaren başlayacağı bildirildi.

3.2-c) Sınırda Karbon Vergisi Uygulaması Kapsamı

Mevcut yönetmeliğin 1 sayılı listesinde CBAM tatbik edilecek ürünlerin, şu anda, yüksek bir karbon kaçağı riski içeren ürün grupları olan çimento, demir-çelik, alüminyum, gübre ve elektrik ile sınırlı olduğu görülmektedir. Ancak son düzenleme ile bu tabloya hidrojen de eklenmiştir.

Kapsamın 2030 yılına kadar potansiyel olarak AB ETS kapsamındaki tüm malları kapsaması (örneğin, madeni yağ ürünleri, kireç, cam, seramik, kağıt hamuru, kağıt, karton, asitler ve toplu organik kimyasallar gibi) hedeflenmektedir.

3.2-d) Sistemin Çalışması

CBAM’nin, AB’ye ithalat esnasında alınması planlanmıştır. Bunun için;

  • AB’nde yerleşik olmak,
  • Kapsamdaki ürünlerin ithal edilmesi için yetkili olmak,
  • Serbest dolaşıma giriş için gümrük beyannamesi veren veya bu beyannamenin verildiği kişi olmak,
  • İthalat sırasında CBAM sertifikası almak, 

şartları gerekiyor.

Süreç yetkili ithalatçıların yapmış olduğu ithalat ile başlıyor. Bu ürünlerin AB’ye ithal edilmesi halinde CBAM uygulamasına tabi olunuyor. Burada gümrük rejimi olarak serbest dolaşıma giriş rejimi esas alınıyor. Buna ilave olarak, Hariçte İşleme/Dahilde İşleme rejimleri kapsamında ilgili listede yer alan malların AB’ye ithal edilmesinde CBAM tatbik edileceği şeklinde düzenleniyor. Ödenecek CBAM bedeli, ilgili düzenlemenin III numaralı ekinde detaylı açıklanıyor.

Diğer taraftan, ithalat işlemleri ile süreç sona ermiyor. İlave olarak, yıllık bir CBAM beyannamesi verilmesi gerekiyor. Bir takvim yılı boyunca ithal edilen kapsamdaki eşyalar için 2026 yılına kadar izleyen ayın 31 Mayıs tarihine kadar yetkili beyan sahipleri tarafından yıllık CBAM beyannamelerinin hazırlanması gerekiyor. Bu beyannamenin; i) toplam miktar, ii) gömülü emisyonlar (*), iii) CBAM sertifikası sayısı, iv) menşe ülkede ödenen karbon maliyetleri gibi bilgileri içermesi gerekiyor. Geçiş döneminde gümrük beyannamesi sahibi tarafından sunulacak olan üç aylık raporlar yeterli görülüyor.

(*) Daha Düşük Gömülü KarbonEmisyonları: Gömülü karbon, binada kullanılan malzemeler gömülü karbonu ifade eder. Gömülü karbon, inşaat malzemelerinin üretimi, nakliyesi ve inşaatı sırasında yayılan karbondioksittir. Günümüzde yeni binalar daha enerji verimlidir: Yani gömülü karbonun binanın yaşam döngüsü emisyonlarındaki payı artmaktadır. Bu nedenle binanın tasarım aşamasında karbondioksit emisyonu düşük olan malzemelerin tercih edilmesi önemli faydalar sağlamaktadır.

4. Yeşİl dönüşümün fi̇nansmani

Yeşil dönüşümün sağlanmasında finansmanın önemi, AB tarafından açıklanan kapsamlı finansman imkânları doğrultusunda da açık bir şekilde görülmektedir. AB’nin, Avrupa Yeşil Mutabakatı ile ortaya koyduğu hedeflere ulaşmak için Avrupa Yeşil Mutabakatı Yatırım Planı kapsamında önümüzdeki 10 yıl için en az 1 trilyon Avro’yu yeşil dönüşüm, Adil Geçiş Mekanizması kapsamında ise 2021-2027 dönemi için en az 100 milyar Avro’yu gerek ekonomik gerekse de sosyal açıdan en çok etkilenecek kesimlerin desteklenmesi amacıyla kullanacağı açıklanmıştır. Buna ek olarak, InvestEU Programı, Ufuk Avrupa Programı, LIFE Programı, Dijital Avrupa Programı ile İstihdam ve Sosyal Yenilik Programı gibi Birlik Programları ile Yeşil Mutabakat hedeflerinin gerçekleştirilmesine yönelik projelerin desteklenmesi öngörülmektedir. Bu süreçte, ülkemizin katılım sağladığı Birlik Programlarının etkin kullanımının yanı sıra, AB’ye ileri bir bütünleşme sağlayan ülkemizin ihtiyaç duyulan finansman imkânlarına erişiminin sağlanmasına yönelik girişimler yürütülmesi önem teşkil etmektedir. Bu doğrultuda, AB tarafından aday ülkelerin yeşil dönüşümünün teşvik edilmesi ihtiyacı, AB nezdinde de gündeme getirilerek, öncelikle ele alınması gereken bir husus olarak öne çıkmaktadır. Bununla birlikte, uluslararası finansmandan ülkemizin alacağı payın artırılması için gerekli diplomatik ve teknik çalışmaların yapılması önem taşımaktadır. Öte yandan, ilgili devlet kurumlarının özel sektör paydaşlarıyla gerçekleştirilen istişarelerde mevcut finansman imkânları konusunda farkındalığın artırılmasına ihtiyaç duyulduğu tespit edildiğinden, özel sektörün yeşil dönüşümün geliştirilmesi için kullanılabilecek destek imkânlarına ilişkin bilgilerin derlenerek, bu bilgilerin tek çatı altında tüm paydaşların erişimine sunulması ve söz konusu destek olanaklarından azami fayda sağlanması amacıyla ilgili kurumlar tarafından bilgilendirme, tanıtım, teşvik faaliyetleri yürütülmesi hedeflenmektedir. 

Yeşil dönüşümün finansmanı ile ilgili olarak Avrupa Yeşil Mutabakatınında; ‘greeneconomy’, ‘green taxonomy’ ve ‘greenwashin’g kavramları da ortaya çıkmıştır. Aşağıda kısaca bunlara değinilmektedir.

Greeneconomy (Yeşil Finans); AB Sürdürülebilir Eylem Planında, sürdürülebilir finansman bağlamında neyin sürdürülebilir olduğunun tanımlanması ve yatırımların en fazla etkiyi yapabilecekleri alanların belirlenmesi için yeni ve ortak bir dil (taksonomi) oluşturulması gerektiği vurgulanmaktadır. AB komisyonunun tahminlerine göre 2030 hedeflerine ulaşmak için ek 260 milyar dolar gerekmektedir. Hem özel sektörü hem de kamu sektörünü harekete geçirmek içinse InvestEU bütçesinin%30’unu iklim sorunlarıyla mücadele etmek için kullanacağını bildirmiştir. Buna ek olarak, projeler iklim, çevresel ve sosyal hedeflere yaptıkları katkıya göre tarama ve eleme yapılması için sürdürülebilirlik sınamasına tabi tutulacağı bildirilmiştir. Aynı zamanda Avrupa Yatırım Bankası’nın “Avrupa İklim Bankası” olarak konumlandırılması durumu da mevcuttur. 

Greentaxonomy (Yeşil taksonomi) kavramına baktığımızda, iklim finansmanının ancak belirli kriterlere uyan yatırımlara aktarılmasıdır diyebiliriz. Bu kriterler,

  • İklim değişikliği etkilerini azaltma
  • İklim değişikliği adaptasyonu
  • Denizlerin ve su kaynaklarının sürdürülebilir korunması
  • Döngüsel ekonomiye geçiş
  • Çevre kirliliğinin önlenmesi ve kontrolü
  • Biyoçeşitlilik ve Ekosistemin korunması ve restorasyonu

şeklinde sıralanabilir. Fonların, “green washing” yatırımlarından ziyade gerçekten “SÜRDÜRÜLEBİLİR” yatırımlara kanalize etmek için tasarlanmıştır. Bir yatırımın yeşil olarak onaylanması için, (i) yukarıda belirtilen 6 kriterden en az 1 tanesine sahip olması, (ii) diğer 5 kritere zarar vermemesi ve (iii) sürdürülebilir olması gerekmektedir. 

Green Washing (Yeşil aklama), kısaca bir ürün ya da hizmetin yeterli dayanak olmaksızın çevreye yararlı ya da en azından zararsız olduğunun iddia edilmesi olarak tanımlanabilir. Şirketin veya ürünün çevresel etkilerinin gerçek bilgilere dayanmadığı aldatıcı bir pazarlama tekniğidir.

Amaç tüketicinin hassasiyetini kullanarak satışları arttırmaktır. İlk defa 1986 yılında otel endüstrisinin “çevreyi kurtarmak için” havluları yeniden kullanmayı teşvik eden pankartları odalara asmasıyla gündeme gelmiştir ancak çok geçmeden bu işletmelerin enerji israfını azaltmak için neredeyse hiç çaba sarf etmediği ortaya çıkmıştır. Yeşil aklama yapan firmalara hukuki bir ceza uygulaması yapılanmıyordu ancak kısa süre içinde bu konuda yeni kuralların gündeme geleceği öğrenilmiştir.

5. “Ab yeşİl mutabakati”’nin türk şİrketleri̇ne etki̇si̇

AB, Ülkemiz açısından çok önemli bir ticaret ortağıdır. 2022 yılında 103,1 milyar dolar ile ihracatımızdan %40,6 oranında pay almakta olup toplam ihracatımızda ilk sırada yer almaktadır. Ayrıca AB ülkemizin ithalatında da ilk sıradadır. 2022 yılı rakamlarına göre Türkiye 364 milyar TL’lık toplam ithalatının %25’6’lık (93,3 milyar USD) kısmını AB’den gerçekleştirmiştir. Toplam ticaret hacmimiz 196,4 milyar dolardır.

Yeşil Mutabakat ile ortaya konulan hedefler ve hazırlanacak eylem planları sadece AB üyeleri için değil, bu üyelerle ticaret yapacak tüm ülkeleri de ilgilendiriyor. Türkiye’nin en büyük ticari ortağı AB’nde küresel iklim değişikliğinin etkilerini en aza indirmek adına başlatılan bu yeşil dönüşüm hareketi, Türkiye’nin AB ile ticari birlikteliği açısından önemli etkiler ortaya çıkarmaktadır.

Sera gazı salınımı, enerji verimliliği, karbon ayak izi (*) konularına ilişkin AB’nin üreticilere getirilecek iklim değişikliğine ilişkin yükümlülükler maliyetleri artıracaktır. Bunun sonucunda, üretimin, sera gazı salınım azaltım hedefi daha az ülkelere kaymasını önlemek amacı ile belirli sektörler için, ithalat fiyatları ile gümrük vergilerinin eşyanın karbon içeriği dikkate alınarak belirlenmesi ve karbon ayak izi yüksek olan ürünlerin AB’ne ihraç edilmesinin zorlaşması bekleniyor. Buna ilişkin somut adımlar da atıldığını da görüyoruz. Bu nedenle Türkiye’de üretilen ve AB’ne ihraç edilecek ürünlerin sera gazı salınım oranlarının düşürülmemesi halinde, Türkiye’den ürün ithal eden şirketlerin farklı pazarlara yönelmesi sonucunu doğabilecektir.

(*) Karbon Ayak İzi: 

Karbon ayak izi, birim karbondioksit cinsinden ölçülen, üretilen sera gazı miktarı açısından insan faaliyetlerinin çevreye verdiği zararın ölçüsüdür ve iki ana parçadan oluşur: doğrudan (birincil) ayak izi ve dolaylı (ikincil) ayak izi. Birincil ayak izi, evsel enerji tüketimi ve ulaşım (söz gelimi araba ve uçak) dahil olmak üzere fosil yakıtlarının yanmasından ortaya çıkan doğrudan CO2 emisyonlarının, ikincil ayak izi ise kullandığımız ürünlerin tüm yaşamın döngüsünden bu ürünlerin imalatı ve en sonunda bozulmalarıyla ilgili olan dolaylı CO2 emisyonlarının ölçüsüdür.

Belirtilen nedenlerle; Daha önce karbon emisyonu ölçüm zorunluluğu olmayan şirketlerin, piyasadaki rekabetten geri kalmamak ve ayakta kalabilmek için hızlı bir dönüşüm içerisine girmeleri gerekmektedir. Bu nedenle, Şirketlerimizin;

  • Şirket karbon ayak izlerini tespit ettirmeli,
  • Ürün karbon ayak izlerini tespit ettirmeli,
  • Kaynağında azaltım ve izleme yol haritasının oluşturulması, atık üretiminin azaltılması,
  • İklim değişikliği stratejileri Kurumsal Sosyal Sorumluluk ve Sürdürülebilirlik kavramlarına dâhil edilmeli,
  •  Şirket politikalarınızı ve prosedürlerinizi karbon emisyonuyla ilgili yapılan düzenlemeler çerçevesinde oluşturulmalı ve güncellenmeli,
  • Maliyet kalemlerine karbon emisyon maliyetleri de eklenmesi gerektiği

kanaatindeyiz.

Ölçüm yaptırılan sera gazı raporlarının tam, tutarlı, doğru, ilgili ve şeffaf olması, Sera gazı ölçümlerinin akredite bir kuruluş tarafından yapılması, uluslararası protokol GHGE’ye uygun olarak yapılması ve Kapsam 1, Kapsam 2 ve Kapsam 3 detayında raporlanması önem arzetmektedir.

Ayrıca uzun vadeli strateji belirlenirken bu arada ortaya çıkan fırsatçılara da meydan verilmemelidir. Artan enerji maliyetleri, yanı sıra AB Yeşil Mutabakatı ve Sınırda Karbon Düzenlemesi nedeniyle sanayicilerin son dönemde yenilenebilir enerji yatırımlarını artırması, yeni bir rant alanının da kapısını araladığı, Güneş enerjisi santrali (GES) yatırımlarına uygun görülen marjinal tarım arazileri için ortaya çıkan fırsatçıların köylülerden arazilerini satın alıp fahiş fiyata sattığı ya da satış anlaşması yaparak araziler için yüksek bedelde komisyon talep ettikleri öğrenilmiştir. Ayrıca, güneş enerjisi santrali yatırımı için önemli sorunların; uzun vadeli finansman, yatırımın yapılacağı arazinin GES’e uygun bulunması, yatırım yapılacak alanın hem marjinal tarım arazisi olması, hem üretilen enerjinin aktarılacağı ana trafoya yakın olması, hem de söz konusu trafonun üretilen enerjiyi alabilecek kapasitesinin olmasının önem arzettiği ilgililerce ifade edilmektedir. Bu nedenlerle ve ilaveten GES yatırımları noktasında süreçlerin uzun, maliyetli ve meşakkatli olması nedeniyle firmaların tek tek GES yatırımı yapması yerine OSB’lere verilecek yetkiyle kolektif şekilde GES yatırımı yapılmasının uygun olacağı ve bu konuda ilgili bakanlık ve odaların önderlik etmesinin faydalı olacağı görüşündeyiz.

6. İlgi̇li̇ devlet kurumlari, oda ve derneklerce konu İle İlgi̇li̇ yapilan çalişmalar

AB Yeşil Mutabakatı ile ilgili, yetkili devlet kurumları, oda ve dernekler konunun gündeme gelmesiyle birlikte çalışmalar başlattıkları öğrenilmiştir.

Bu konuda, Sözkonusu eylem planında, hem AB mevzuatına uyum hem de yerli ihracatçının karbon vergisine ilişkin düzenlemelerden olumsuz etkilenmemesi adına imalat sektöründe sera gazı salınımının azaltılmasının desteklenmesi amacıyla çalışmalar yapılacağı belirtilmiştir. Avrupa Yeşil Mutabakatı ve İklim Yasası ile yürürlüğe konması beklenen ikincil mevzuatların AB şirketlerinin tedarik zincirlerini de Avrupa Yeşil Mutabakatı ile uyumlu hale getirmesini gerektirecek pek çok düzenleme içerecektir. AB’ndeki pek çok şirketin tedarikçisi konumunda olan Türk şirketlerinin de öncelikli olarak bu konuda gerekli uyum çalışmalarını yapmaları ve regülasyona uygun şekilde hareket etmeleri gerekecektir. AB sermayeli şirketlerin Türkiye’deki iştirakleri ise Yeşil Mutabakata uyumlarını AB’ndeki şirketlere paralel olarak gerçekleştireceklerdir. Ayrıca Yeşil Mutabakatın getirdiği gerek yeter şartları sağlamak için özellikle imalat ve enerji sektöründe faaliyet gösteren şirketlerin ciddi bir yatırım yapması ve bu prensipler çerçevesinde planlama, yatırım, regülasyon, denetim ve muhafaza adımlarını iç ve dış kontrollerle sağlaması önemli bir husustur. Bu konuda TÜSİAD, TOBB ve ilgili diğer kurumların üyelerini aydınlatmak için çalışmalar yaptıkları öğrenilmiştir. Yeşil Mutabakat konusunun, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve diğer ilgili bakanlıklar tarafından da yakından takip edilen bir gündem olduğu unutulmamalıdır.

7. Sonuç

Sonuç olarak, Avrupa Yeşil Mutabakatı, AB pazarına dâhil olmak isteyen tüm ülkeleri ve şirketleri kapsayan bir uygulamadır. Bu pazarda bulunmak isteyen herkesin rekabet edebilmek için bu değişime ayak uydurması, yeterli kaynak ayırması ve uyumlu kararlar alması gerekecektir. 

AB, Ülkemiz açısından çok önemli bir ticaret ortağıdır. 2022 yılında 103,1 milyar dolar ile ihracatımızdan %40,6 oranında pay almakta olup toplam ihracatımızda ilk sırada yer almaktadır. Ayrıca AB ülkemizin ithalatında da ilk sıradadır. 2022 yılı rakamlarına göre Türkiye 364 milyar TL’lık toplam ithalatının %25’6’lık (93,3 milyar USD) kısmını AB’den gerçekleştirmiştir. Toplam ticaret hacmimiz 196,4 milyar dolardır.

Bu nedenle Türkiye’nin özellikle tarım, elektronik, ambalaj, plastik, tekstil ve inşaat gibi sektörlerde dönüşüm geçirmesi, düzenlemeleri gelişmeleri takip etmesi ve uygulanacak standartlara uyum sağlamak için hızlı adım atması önem arzetmektedir. Şu an mutabakat çerçevesinde sunulan söylemlerin, yasal olarak bağlayıcı bir hal alması için AB, Avrupa İklim Kanunu üzerinde uzlaşmış bulunmaktadır ve bu mutabakatın uygulanmasını hızlandıracaktır. Bu yüzden bilimsel, çevreci ve sıfır karbon hedefli adımlar sanayicileri bir adım öne çıkaracaktır. Ayrıca AB’nin Avrupa Yeşil Mutabakatı Yatırım Planı kapsamında önümüzdeki 10 yıl için en az 1 trilyon Avro’yu yeşil dönüşüm, Adil Geçiş Mekanizması kapsamında ise 2021-2027 dönemi için en az 100 milyar Avro’yu gerek ekonomik gerekse de sosyal açıdan en çok etkilenecek kesimlerin desteklenmesi amacıyla kullanacağı açıklanmıştır. Uluslararası finansmandan ülkemizin alacağı payın artırılması için gerekli diplomatik ve teknik çalışmaların yapılması önem taşımaktadır.

Öte yandan, özel sektör paydaşlarıyla ilgili kurumlarca  gerçekleştirilen istişarelerde mevcut finansman imkânları konusunda farkındalığın artırılmasına ihtiyaç duyulduğu tespit edildiğinden, özel sektörün yeşil dönüşümün geliştirilmesi için kullanılabilecek destek imkânlarına ilişkin bilgilerin derlenerek, bu bilgilerin tek çatı altında tüm paydaşların erişimine sunulması ve söz konusu destek olanaklarından azami fayda sağlanması amacıyla ilgili kurumlar tarafından bilgilendirme, tanıtım, teşvik faaliyetleri yürütülmesi hedeflenmiştir.

Bu hedef doğrultusunda: Avrupa Yeşil Mutabakatı’na ülkemizin uyumunu teşvik etmek üzere tüm ilgili kurumların ve paydaşların katılımıyla bilgilendirme ve bilinçlendirme faaliyetleri gerçekleştirilmektedir. Şirketlerimizin Başta Ticaret, Çevre ve Şehircilik, Sanayi ve Teknoloji Bakanlıkları olmak üzere yapacakları bilgilendirme ve bilinçlendirme faaliyetlerini takip ederek, doğabilecek riskleri fırsata çevirebilecekleri kanaatindeyiz.

TUSİAD’ın Avrupa Yeşil Mutabakatı ile İlgili 11 Eylül 2020 tarihli Webinar açılış konuşmasında Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski’nin belirttiği gibi; 

“Yeşil Mutabakat, AB’nin önümüzdeki dönemde partnerleriyle ticari ilişkilerinde yeni kural ve yaptırım mekanizmaları getireceğine işaret ediyor. Birliğin dış ticaret, uluslararası yatırım ve finansman politikalarında büyük değişiklikler öngören eylem planı hayata geçtiğinde, özellikle AB ile dış ticareti yüksek olan Türkiye gibi ülkeler açısından önemli sonuçlar doğuracaktır

Avrupa Yeşil Mutabakatı Türkiye için, sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen bir dönüşümün aracı olarak yepyeni bir fırsat olarak değerlendirilebilir.

Türkiye olarak gelişmeleri dikkatli okur ve gerekli hazırlıkları önceden yaparsak riskleri iyi yönetme ve bu dönüşümü büyük bir avantaja çevirme şansımız var. Zira AB, Avrupa Yeşil Anlaşması strateji belgesinde, yakın çevresindeki ülkelerin desteklenmesine özellikle önem vereceğini açıklıyor. Bizim bu rekabet yarışında hangi stratejileri ve politikaları benimseyerek öne çıkacağımız, önümüzdeki dönemin belirleyicisi olacaktır. Türkiye için açılan bu fırsat penceresini değerlendirebilmemiz için iyi hazırlanmış bir yol haritasına ihtiyacımız var.”

KAYNAKLAR

  1. TeoLupus (Risk, Risk Yönetimi, İç Kontrol ve Kurumsal Rik Yönetimi Eğitim Notları)
  2. www.yeşilduşunce.org (Yeşıl̇ Düşünce Derneğı -Avrupa Yeşil Mutabakatı 2020)
  3. www.çevremuhendisligi.org (Dr.Özge Sivrioğlu-Yeşil Mutabakat ve Sınırda Karbon Vergisi Uygulaması)
  4. www.paradergi.com.tr (YAK Avukatlık Ortakları Hande Yayla Oğuzülgen, Buket Altufan Ulu ve Özge Konukçu: Yeşil Mutabakat İle Türkiye’yi Neler Bekliyor-26.01.2023)
  5. https://www.ey.com/tr EY-Türkiye (Sercan Bahadır Sınırda Karbon Uygulaması Ekim 2023’e erteleniyor 14 Aralık 2022)
  6. www.ticaret.gov.tr (TC. Ticaret Bakanlığı Yeşil Mutabakat Eylem Planı 2021)
  7. www.mfa.gov.tr /TC Dış İşleri Bakanlığı -Girişimci ve İnsani Politika-
  8. www.wikipedia.org (Karbon Ayak izi)
  9. www.tim.org.tr (Avrupa Birliği İklim Yasası Yürürlüğe Girdi. 4.8.2021)
  10. www.ekonomim.com.tr (23.01.2023 Merve Yiğitcan, Marjinal tarım arazileri yenilenebilir enerjide rant kapısına dönüştü)
  11. www.tusiad.org.tr “Avrupa Yeşil Mutabakatı Türkiye İş Dünyasını Nasıl Etkileyecek” Webinarı Konuşması  SİMONE KASLOWSKİ, Tüsiad Yönetim Kurulu Başkanı İstanbul, 11 Eylül 2020
  12. www.saint-gobain.com.tr (Daha Düşük Gömülü Karbon Emisyonları)

Bu gönderi şu adreste de mevcuttur: English