Yazar: Burak Saykal
Tekstil sektörü tarihsel köklü geçmişi ve üretim kapasitesiyle birçok ülke ekonomisinin gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. Türkiye ekonomisi özelinde değerlendirildiğinde; istihdam, ihracat ve büyüme üzerinde etkisi sebebiyle belirleyici sektörler arasında yer almaktadır. Bu çalışmada, tekstil sektörünün tarihsel süreci, mevcut yapısı ve dünya ekonomisindeki konumu, mevcut risk yapısı ve gelecek önerileri incelenmiştir. Ele alınan veriler ışığında, döviz kuru dalgalanmaları, üretim maliyetlerinin artışı, enflasyon oranlarındaki hızlı yükseliş ve dış talepteki daralma gibi ekonomik etmenlerin tekstil sektörü üzerinde baskı yarattığı sonucuna varılmıştır. Ayrıca katma değeri yüksek üretim düzeyi, dijitalleşme ve risk yönetim stratejilerinin tekstil sektörünün gelişimi ve sürdürülebilirliği adına hayati önem taşıdığı anlaşılmaktadır.
1. Giriş
Tekstil sektörü, dünyadaki en eski sanayi dallarından biri olmasının yanı sıra, temelde tekstil ve hazır giyim olarak iki gruba ayrılan, ancak çok farklı sayıda alt sektörleri bünyesinde bulunduran önemli bir ekonomik faaliyet alanıdır. Tarihin ilk dönemlerinde geleneksel üretim süreci, sanayi devrimiyle birlikte yerini seri üretime bırakmış ve ülkelerin sanayileşme aşamasında kritik bir rol oynamıştır. Günümüzde ise, tekstil sektörü teknolojinin desteği ile farklı özellik ve yapıdaki ürünleri kısa sürede üretebilme kabiliyetine ulaşmış ve birçok ülke ekonomisi için önemli bir sektör haline gelmiştir. Tekstil sektörünün temel hammadde kaynakları arasında; pamuk, yün elyaf, suni ve sentetik elyaf, jüt ve kenevir yer almaktadır. Bu ürünlerden iplik ve mamul kumaş ürünleri tekstil, kumaştan nihai giyim eşyası vb. ürün elde edilen sürece kadar olanlara ise, hazır giyim sektörü dahilinde değerlendirilmektedir. Her iki sektör beraber değerlendirildiğinde uzun bir üretim zincirine sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Tekstil ve hazır giyim sektörü büyüklüğü itibariyle ülkelerin makroekonomik değişkenleri; özellikle büyüme, kalkınma ve istihdam üzerinde kritik öneme sahiptir. Bu kapsamda, önceleri sanayi devrimini tamamlayan ülkelerin büyüme ve kalkınmasında lokomotif bir sektör olan tekstil, 1980’lerle birlikte dünya ekonomisinin hızla entegre olması sebebiyle kullanım alanı ve ticareti gelişmiştir. Bu özelliğiyle günümüzde en çok küreselleşen endüstrilerin başında yer almaktadır (Aydoğdu, 2012). Dolayısıyla sadece gelişmiş ülkeler adına değil gelişmekte olan ülkeler adına da önemli bir gelir kaynağı konumuna gelmiştir (Ekti, 2013).
Yapısı gereği tekstil ve hazır giyim sektörü uzun yıllar boyunca Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) kanunlarından ayrı olarak yönetilmiştir. Bu kapsamda, 1995 yılında Dünya Ticaret Örgütü’nün kurulmasıyla birlikte ‘’Tekstil ve Giyim Anlaşması Agreement on Textiles and Clothing-ATC ‘’ kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. (Şahbudak ve Şahin, 2016:127).
Genel çerçevede değerlendirildiğinde, tekstil sektörünün dünya ihracatındaki payının yıllar itibariyle ciddi bir oranda azaldığı belirtilmektedir (Bayraktar ve Sezer, 2022). Bu azalmanın temel nedenleri arasında, teknolojik ilerlemenin ve katma değeri yüksek ürünlerin (örneğin; otomotiv, ilaç, elektronik vs.) küresel ticarette öne çıkması gösterilmektedir. Bunun yanında, gelişmekte olan ülkelerin üretim hacimlerini artırması, küresel ölçekte değer zincirlerinin yeniden yapılanması, üretimde dijitalleşmenin
hızlanması bu değişimde önemli etmenler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sebeple, söz konusu değişim sadece tekstil sektöründeki daralmayı açıklamamakta, aynı zamanda dünya ticaretinin yapısal değişimini de yansıtmaktadır.
Günümüzde tekstil sektörü Türkiye gibi üretim kapasitesi güçlü, emek yoğun üretimin yoğun olduğu ülkelerde; istihdam, ihracat ve sanayi üretim hacmini doğrudan etkileyebilme potansiyeline sahip olması nedeniyle makroekonomik yapı içerisinde belirleyici rol üstlenmektedir. Tarihsel süreçte Türkiye’ in ekonomisinde önemli bir yeri olan tekstilin, modern dönemde sanayileşmenin ve dünya ekonomisiyle entegrasyonun hızlanmasıyla birlikte daha geniş pazarlara ulaşılmış ve dış rekabet gücü artmıştır. Lakin son dönemde görülen ekonomik/ekonomik olmayan nedenlerle birlikte; tedarik zinciri sorunları sıklıkla karşılaşılmaya başlanmış, bunun yanında enerji ve döviz kurularındaki maliyet artışları sektörün sürdürülebilirliği adına önemli riskler doğurmuştur.
Bu çalışmada, tekstil sektörü küresel ve Türkiye özelinde ele alınmış, sektörün tarihsel süreci, mevcut yapısı, ekonomik dinamikleri ve karşı karşıya olduğu/olabileceği risk unsurları detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Buna ek olarak, sektöre yönelik olarak strateji ve öneriler geliştirilerek geleceğe yönelik bir yol haritası sunulması hedeflenmektedir.
2. Tekstil Sektörünün Türkiye’deki Tarihsel Yolculuğu
Pamuklu dokumacılık faaliyetlerinin kökeni Orta Asya ve Çin’e dayanmaktadır. Türkler, Orta Asya’daki yaşamları boyunca dokumacılık faaliyetlerini kavramaya başlamışlardır. Zamanla Türk boylarının Orta Asya’dan batıya doğru göç etmeleri, dokumacılık faaliyetlerinin doğudan batıya yayılmasına olanak sağlamıştır (Şentürk vd., 1976, 54). Bilhassa 13. yüzyılla birlikte Ege ve Akdeniz bölgelerine yerleşen Türk boylarıyla beraber, kilim ve halı gibi tekstil ürünlerinin üretimi ve tüketimi artmıştır. Osmanlı ’ın genişleme döneminde loncalar tarafından fiyat ve ürün denetiminin yapılarak piyasa düzenlemesi yapılmıştır. Loncalar tarafından, hammadde tedariğinin organize bir şekilde sağlanması, üretim sürecinin aksamadan düzgün ve sistematik bir şekilde yönetilmesini sağlamıştır. Bu kapsamda pamuklu dokuma üretiminin gelişmesinde üretim ve pazar koşullarının ürerimde doğrudan etkisi olduğu sonucuna varılabilir.
Üretimin hem yerel halk tarafından hem de ticaret kervanlarınca gerçekleşmesi, İpek yolu üzerinde bulunan Anadolu’ nun, coğrafi konumu gereğince pamuklu dokumada önemli bir pazar haline gelmesine yardımcı olmuştur. 16. yüzyıla gelindiğinde, dokuma
üretiminde Denizli ve Tokat, ipekli ürünlerde Bursa, sof yün kumaş üretiminde Ankara başlıca üretim merkezleri haline gelmiştir (Aras, 2006). Osmanlı İmparatorluğu döneminde ekonomide önemli bir gelir kaynağı durumunda olan tekstil sektörü dış rekabet gücünün zayıfladığı görülmektedir. Dış rekabet gücünün azalmasında; Avrupa’nın sanayi devrimini tamamlaması, tekstil sektöründe ağır sanayi makine ve teçhizat teknolojisinin kullanılmaya başlaması etkili olan unsurlar arasında yer almaktadır (Güleryüz, 2011).
Cumhuriyet dönemiyle birlikte, devlet tarafından gerçekleşen yerli üretimi teşvik edici ve artıcı politikalar neticesinde iplik, dokuma ve pamuk işletmelerinin kuruluşuna önem verilmiştir. Bu kapsamda, Kayseri’de 1933 yılında Sümerbank fabrikası kurulmuş ve tekstil sektörünün yeni yapısı, modern çağa uygun olarak temelleri atılmıştır (Erden, 2006).
1931-1934 döneminde uygulanmaya başlanan Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’yla birlikte Türk tekstil sanayisinin gelişimi ivme kazanmıştır. Bu dönemde özellikle, nitelikli bireylerin yetiştirilmesi, üretim artışını sağlanmasına yönelik teşvikler artırılmıştır (Özgür, 2006). Tekstil sektörü sanayileşmenin temel kollarından biri olarak benimsenmiştir (Bayraktar ve Sezer,2022). Bu kapsamda, korumacı devlet politikaları benimsenmiş, yatırımlar ve kalkınma idarelerinin üretim kanalları ön plana çıkarılması amaçlanmıştır. (Owen ve Pamuk, 1999). 1950’li yıllara gelindiğinde üretimde devlet payı azalırken, özel sektörün yatırımlardaki payı artmaya başlamıştır. 1950’li yıllarında başında %28 olan özel sektör payı 1960’lı yılların başında %62’e 1990’lu yılların başında ise, %90 seviyesine yükselmiştir. Bu oran günümüzde ise %100’e ulaşmıştır (Özyazgan, 2012
Türkiye ekonomisinin 1980’li yılların başlarıyla birlikte ekonominin dışa açılmaya başladığı ve serbestleşme politikalarının uygulamaya konulduğu bir dönüşüm sürecini simgelemektedir. Bu dönemde, kamu kesiminin ekonomi üzerindeki etkisinin sınırlandırılması, özel sektör faaliyetlerinin teşvik edilmesi ve ihracatın sürdürülebilir ekonomik büyümenin lokomotifi olarak ön plana çıkarılması hedeflenmiştir (Beriş, 2008). Avrupa Birliği’nin kotalarına rağmen, uygun işgücü maliyeti, hammadde erişim kolaylığı ve esnek üretim yapısı sayesinde Türk tekstili, Avrupa’nın en büyük ithalatçılarından biri haline gelmiştir. Coğrafi konum avantajı, düşük taşıma maliyetleri
ve kısa teslim süreleri ile rekabet gücü kazanmıştır. Böylelikle sektör önemli bir atılım sergilemiştir (Arslan, 2008).
3. Sektörün Genel Yapısı
Tarihsel süreçte İngiltere, Fransa, ABD ve Japonya gibi sanayi devriminin öncü ülkelerinde ekonomik büyümenin ivme kazanmasında önemli bir rol üstlenen tekstil sektörü, 1970’li yıllarda dışa açılma politikalarının etkisiyle üretim ve ihracat faaliyetlerini giderek gelişmekte olan ülkelere kaydırmıştır (Demir ve Önder, 2023). Japonya’da artan üretim maliyetleri ve istihdamdaki kısaltmalara bağlı olarak Japon şirketlerinin üretimlerini daha az maliyetle karşılayabildikleri diğer Asya ülkeleri Güney Kore ve Tayvan’a yönlendirmesi bu duruma örnek gösterilebilir. Düşük maliyet ve ucuz işgücü sayesinde, üretim ve istihdam artışını sağlayan bu durum, diğer Asya ülkelerini pozitif etkilemiş ve bu ülkelerin sanayileşmesine katkı sağlamıştır. Bu bağlamda, tekstil sektörünün gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere kayma eğiliminde olduğu, bunun temel nedenin ise, üretim maliyetlerindeki artış ve istihdam dinamiklerindeki değişimlerin etkisi olduğu söylenebilir (Aydoğdu, 2012).
3.1 Türkiye’de Tekstil Sektörüne Genel bir Bakış
Gelişmekte olan ülkeler arasında yer alan Türkiye’de, tekstil sektörünün Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) içindeki payı, istihdam kapasitesinin belirlenmesindeki öncü rolü, yüksek düzeyde ihracat potansiyeli ve diğer alt sektörleri çoğaltan etkisiyle etkilemesi nedeniyle Türkiye ekonomisinde belirleyici bir rol oynamaktadır (İTKİB, 2013).
Türkiye’de tekstil sektörünün genel ihracatı ABD ve AB ülkelerine olmaktadır. 1996 yılında Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne üye olmasının artından AB bölgesine kotasız ihracata başlanmış bu dönemden sonra ihracat hızlanmıştır. Uluslararası Ticaret Örgütü (WTO) verilerine göre; Türkiye dünya tekstil ihracatından aldığı payla 5. sırada yer sırada yer almaktadır.1 Türkiye’nin tekstil sektöründeki bu güçlü konumda; ürün kalitesi ve yelpazesinin geniş olması, Avrupa, Afrika ve Orta Doğu ülkelerine coğrafi konumun yakın olması ve bunun lojistik avantaj sağlaması önemli faktörler arasındadır. Bu sayede esnek tedarik zinciri sağlanmakta, böylelikle hem küçük ölçekli hem de büyük ölçekli firmalara kısa sürede talep edilen ürünleri temin edebilmektedir. Türkiye’nin bu avantajlı
konumu ve geniş üretim seviyesi dünya ekonomisinde Türk Tekstil sektörünü diğer ülkelerden pozitif yönde ayrıştırmaktadır. Ancak son dönemlerde yaşanan yerel ve küresel bazlı gelişmeler Türkiye ekonomisini olumsuz etkilemiş, makroekonomik değişkenler üzerinde dalgalanmaların yaşanmasına yol açmıştır.2 Bu konjonktürel gelişmeler, özellikle ihracat, üretim kapasitesi ve tedarik zincirlerinde aksamaların görülmesine yol açmıştır. Bu bilgiler temelinde Türkiye’nin yıllar itibariyle küresel tekstil ve hammadde sektörü ihracatın aldığı pay şekil 1.1’de gösterilmiştir.
Şekil incelendiğinde, Türkiye’nin küresel tekstil ve hammadde ihracatından aldığı payın ortalama 3% olduğu ve görülmektedir. Covid-19 pandemisi döneminde görülen düşüşün ardından hızlı bir toparlanma trendi yakaladığı, sonraki yıllarda bu seyri sürdürdüğü görülmektedir.3 Bu dönemde, AB ülkeleri en büyük ihracat destinasyonu olmaya devam etmiş, AB ülkelerini Afrika ülkeleri takip etmiştir. Her ne kadar AB ülkeleri, Türk Tekstil sektöründe en büyük ihracatçı konumunda olsa da AB bölgesinde ekonomik durgunluğun devam edeceği öngörüsü, tekstil sektörünün toparlanma süresinin
2 Bu dönemde yaşanan bazı gelişmeler: 27.05.2013 tarihinde Gezi Olayları, 15.07.2016 tarihinde darbe girişimi,16.04.2017 sistem değişikliği referandumu, 12.11.2018 tarihinde Rahip Brunson olayı, 11.03.2020 covid-19 pandemisi, 22.02.2022 tarihinde Rusya-Ukrayna savaşının başlaması ve 06.02.2023 tarihinde yaşanan Hatay ve Kahramanmaraş depremleri ayrıca bu gelişmelere ek olarak 2010 yılı başlarında Suriye’de başlayan savaş sonrası 3.65milyon kişi geçici koruma altındadır Türkiye’de yaşamaktadır.
3 Genel itibariyle değerlendirildiğinde, Türkiye’nin 1995 yılında tekstil sektörünün dünya ihracatındaki payı %31 iken 2024 yılına gelindiğinde bu oran %3.3 seviyesinde gerçekleşmiştir (WTO 2025).
uzayacağını beklentisini yaratmıştır. (Demir ve Önder 2023). Öte yandan, Covid -19 pandemisinin ardından tekrar hızlanan üretim sürecinin 6 Şubat depreminin ardından olumsuz etkilenmesinin önüne geçebilmek adına Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) bilhassa depremden etkilenen bölgelerdeki tekstil sektöründeki firmalara çeşitli yardım paketleri açıklanmıştır (Euromonitor International, 2019). Bu bilgiler dahilinde Türkiye’nin tekstil sektöründe ihracat yaptığı ülkeler Tablo1.1’de gösterilmiştir.
Tablo 1.1. incelendiğinde, tekstil ihracatında dalgalanmalar görülse de genel olarak artış içerisinde olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanında, Türkiye’nin tekstil ihracatının büyük ölçüde AB ülkelerine yönelik olduğu, en fazla ihracatın ise, İtalya’ya gerçekleştirildiği görülmektedir. ABD ikinci sırada yer alırken, son yıllarda Mısır ile olan ihracatın da artış gösterdiği dikkat çekmektedir.
Toplam dış ticaretin daha sağlıklı analiz edilebilmesi için, ithalat ve ihracat verilerinin birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu amaçla, Türkiye’nin son beş yıl toplam tekstil ve hammadde ihracat ve ithalat rakamları grafik 1.1’de gösterilmiştir.
Grafik 1.1. analiz edildiğinde, özellikle Covid-19 pandemisinin ardından Türkiye’nin tekstil ve hammadde ihracat ve ithalat rakamlarında hızlı bir yükselmenin oluğu anlaşılmaktadır. Özellikle 2020 yılında ihracatın ithalattan büyük olması iç talebin ve üretimin devam ettiğini açıklamaktadır. Bu süreç, medikal tekstil gibi kalemlerin ihraç artışında etkili olduğunu açıklayabilir. 2022 yılında her iki kaleminde en yüksek seviyesine ulaştığı görülmektedir. Ancak bu yıl itibarıyla ithalatın ihracata yaklaşması, sektörün hammadde temininde dışa bağımlılığını ortaya koymaktadır. 2023 ve 2024 yıllarında ihracat ve ithalatta gözlenen gerileme, küresel ekonomik yavaşlama, artan maliyetler ve talep daralması gibi unsurların sektör üzerindeki etkisini yansıtmaktadır.
3.1.1 Üretim Kapasitesi
Üretim kapasitesinin etkin ve verimli kullanımı; üretim maliyetlerinin düşürülmesi üretim, iç ve dış rekabet gücü ve karlılık artışının sağlamasında bir hayli önemlidir. Dolayısıyla kapasite kullanım oranının mevcut veriler ışığında etkin bir şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Bu kapsamda, Türkiye’de 2010-2024 yılları arasında tekstil ürünlerinin imalat kapasite kullanım oranları şekil 1.1’de gösterilmiştir.
Şekil 1.1 incelendiğinde, 2010-2024 yılları boyunca tekstil sektöründe kapasite kullanım oranının nispeten istikrarlı bir seyir izlediği görülmektedir. Bu dönemde, iç talep, ihracat ve küresel rekabetin destekleyici bir rol oynadığı ve üretimin etkin bir şekilde kullanılmaya çalışıldığı sonucuna varılabilir. Ancak 2020 yılında Covid-19 pandemisinin neden olduğu; üretim hacminin düşmesi, talepteki azalma ve tedarik zincirindeki aksaklıklar gibi faktörler kapasite kullanım oranının bir önceki yıla göre ciddi bir şekilde azalmasına yol açmıştır(ICAC, World Textile Fiber Demand 2024). 2021 yılında hızlı bir toparlanma görülse de sonraki yıllarda kapasite kullanımım oranının dalgalı bir seyir izlediği görülmektedir. Bu durum, sektörün pandemi sonrası dönemde kalıcı bir üretim ivmesi yakalayamadığını ve yapısal zorluklarla karşı karşıya olduğunu ortaya koymaktadır.
Türkiye’de tekstil sektörünün ekonomik yapı dahilindeki önemini ve zaman içerisinde yaşadığı dönüşümü göstermesi bakımından önem arz eden katma değer göstergesinin 2008-2022 yılları içerisindeki değişimi Şekil 1.3.’te gösterilmiştir.
Şekil 1.3 incelendiğinde, Türkiye’de tekstil sektörünün katma değer payının 2008’den 2014 yılına kadar sürekli yükseldiği görülmektedir. Ancak bu dönemden sonra düşüş trendi içerisine girdiği anlaşılmaktadır. Bu hızlı düşüşün ana sebepleri arasında; bu dönemden sonra kurlarda meydana gelen ani şoklar, hammadde maliyetlerindeki artışlar ve küresel rekabet baskısıyla ilişkilendirilebilir. Özellikle 2020 yılında Covid-19 pandemisi sonrasında tedarik zincirinde görülen aksaklıklar ve enerji ve işçilik maliyetlerinin aşırı artması, tekstil sektörünün katma değerinin düşük bir yapıda olmasına yol açmış ve diğer sanayi yollarına karşı rekabet gücünü kaybetmeye başlamıştır (ICAC, World Textile Fiber Demand 2024). Sonuç olarak ekonomideki konjonktüre bağlı olarak kapasite kullanım oranlılarının da yıllara göre değiştiği ancak genel itibariyle artış gösterdiği görülmektedir.
3.1.2 İstihdam Seviyesi
Türkiye ekonomisinde önemli bir paya sahip olan tekstil sektörü, emek yoğun yapısıyla istihdam üzerinde kritik bir öneme sahiptir. Bu etkiyle birlikte üretim kapasitesini belirleyebilmekte ve çıktı seviyesini değiştirebilmektedir. Türkiye’de 2009- 2023 yılları arasında tekstil sektöründeki istihdam değişimi Grafik 1.2.’de gösterilmiştir.
Grafik 1.2. incelendiğinde, tekstil sektöründeki istihdam düzeyinin 2014’e kadar düzenli olarak artığı görülmektedir. Buna ek olarak 2014-2020 yılları arasında istihdam seviyesi stabil bir seyir izlemiştir. 2021 ve 2022 yıllarında istihdam en yüksek seviyesine ulaşmış olsa da 2023 yılında bir düşüş yaşandığı anlaşılmaktadır.
3.1.3 Türkiye’de Alt Ürün Grupları Temelinde Temel İhracat ve İthalat Kalemleri
Türkiye ekonomisinde ihracat gelirinin önemli bir kısmını tekstil sektörü oluşturmaktadır. Sektör, üretim kapasitesi ve ürün çeşitliliği göz önüne alındığında küresel ekonomide rekabet gücü yüksek bir yapıya sahiptir. Grafik 1.3’te 2020-2025 yılları arasında tekstil sektöründe ihracat hacmi en yüksek alt grup ürünleri gösterilmiştir.
Grafik 1.3. analiz edildiğinde, genel anlamda teknik tekstil grubunun küresel tekstil sektörü ihracat verileriyle benzer şekilde olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca, teknik tekstil kalemi 2024 yılında %3.1 artarak 2.400 milyar dolar seviyesine ulaşmış ve sektöründe en fazla ihracat geliri getiren alt kalem konumuna ulaşmıştır. Türkiye’nin iplik ihracatı 2024 yılında %8.2 artış gösterip yaklaşık 2.4 milyar dolar seviyesine ulaşırken, diğer alt kalem grupların ihracatında diğer yıllara göre azalış meydana gelmiştir.
Türkiye’nin ithal ikameci üretim şeklinden dolayı, nihai bir malın üretiminde gerekli olan hammadde, makine ve teçhizatı yurtdışı piyasalarında ithal etmek zorundadır (Saygılı vd. 2010). Tekstil sektöründe de sürekliliğin sağlanması ve nihai bir ürünün elde edilmesi için bazı hammaddelerin ülkemiz ölçeğinde üretimi yeterli olmadığından yurtdışı piyasalardan temin edilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda, 2020-2024 yılları arasında, alt grup temelinde Türkiye’nin tekstil ürünleri ithalat değerleri Grafik1.4’te gösterilmiştir.
Grafik 1.4 analiz edildiğinde, Türkiye’ in ele alınan dönemde en alt ürün grup bazında elyaf ithal ettiği görülmektedir. Elyafı iplik ve teknik tekstil kalemleri takip etmiştir. Genel olarak değerlendirildiğinde 2022 yılı sonrasında alt ürün gruplarının ithalatında bir azalma olduğu görülmektedir.
4. Dünyada Tekstil Sektörüne Genel Bir Bakış
Son dönemde dünya ekonomisinde görülen dalgalı seyir tekstil sektörünün de olumsuz etkilenmesine neden olmuştur. Ayrıca, gelişmekte olan ülkelerde görülmeye başlayan enflasyon oranları ve buna bağlı faiz oranlarındaki göreceli artış toplam talebin azalmasına yol açmıştır. Toplam talebin azalması, başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere tüm Dünya’da ihracat gelirlerinin de düşmesine sebep olmuştur.
Covid-19 pandemisiyle başlayan süreçte emtia fiyatlarının artış göstermiş ve bu artış ekonomin genişleme evresinde toplam talebin tekrar artmasıyla süreklilik kazanmıştır. Toplam talepte yaşanan bu yükseliş aynı zamanda tedarik zincirleri yapısı üzerinde de etki göstermiştir. Bu etkiye ek olarak yaşanan küresel bazlı krizler, fiyatların daha da yükselmesine yol açmıştır. Özellikle enerji fiyatlarındaki ve döviz kurlarındaki yaşanan ani dalgalanmalar tekstil sektörünü negatif etkilemiştir. Bu negatif etki ise, doğrudan ve dolaylı olarak üretim maliyetlerinin armasına sebebiyet veriştir (Euromonitor International, 2023).
Covid-19 pandemisi süresince tedarik zincirlerinde aksamalar, geri dönüş sürelerinin uzatmıştır. Bu dönemde online alışverişteki artış sebebiyle lojistik ihtiyacı, tekstil sektöründeki işletimleri tüketiciye daha yakın üretim yapmaya itmiştir (ICAC, World Textile Fiber Demand 2024). Sektörde bulunan büyük ölçekli üretim yapma imkanına sahip markalar, üretim maliyetlerinin daha az olmasından dolayı işletmelerini genel olarak Asya Pasifik bölgesine kaydırmayı amaçlamışlardır. Bu dönemde Çin ise, ucuz iş gücü ve düşük üretim maliyetlerine sahip olmasından ötürü büyüme trendi devam etmiştir (Euromonitor International, 2023).
Son dönem verileri detaylı bir şekilde incelendiğinde, Asya Pasifik ülkelerinin tekstil sektörünün gelişmesinde ve büyümesinde öncülük ettiği anlaşılmaktadır. Asya Pasifik ülkelerinin bu konjonktürde tekstil sektöründe öne çıkmasının temel nedenleri arasında; ekonomik kalkınmayı kuvvetli bir şekilde sürdürmeleri, gelir adaletini sağlamaya yönelik politikaların yürütülmesine önem verilmesi ve orta sınıfın ekonomik gücünün yükselmesi, üretim ve nihai ürün sürecindeki tedarik zincirinin geliştirilmesi, hammaddeye yakınlık ve üretim maliyetlerinin gelişmiş ülkelere nazaran ucuz olması gösterilmektedir. Asya Pasifik ülkelerine ek olarak İspanya, İtalya ve Fransa gibi gelişmiş ülke ekonomilerinde de tekstil sektöründe güçlü bir büyüme gözlemlenmektedir (Euromonitor International, 2023). Bu kapsamda Dünya tekstil ve hammaddeleri sektörü ihracatının 2015-2024 yılları arasındaki aldığı değerler Grafik 1.5’te gösterilmiştir.
Grafik 1.6, 2015-2024 yılları arasında dünya genelinde tekstil ve hammadde ihracatının yıllık değişimini açıklamaktadır. 2015 yılında 315 milyar dolar seviyesinde
olan ihracat değeri, genel olarak dalgalı bir seyir izlese de kademli olarak artış gösterdiği ve 2022 yılında 384 milyar dolar değerine ulaştığı anlaşılmaktadır. Ancak 2022 yılı sonrası küresel tekstil ihracatında keskin bir azalış gerçekleşmiş ve 2024 yılında 350 milyar dolar seviyesine gerilemiştir. Bu düşüşün temel nedenleri arasında; daha önce bahsedilen, talepteki azalma, tedarik zincirlerindeki aksama ve küresel ekonomik durgunluk gösterilebilir.
Bu çerçevede, 2020-2024 yılları arasında Dünya tekstil sektörü ihracatında öne çıkan ülkeler Tablo 1.2’ te gösterilmiştir.
Tablo incelendiğinde, tekstil sektöründeki en büyük üretici ve ihracatçı konumunda olan Çin Halk Cumhuriyeti; sahip olduğu düşük üretim maliyeti, devlet teşvikleri, nitelikli istihdam seviyesi, tedarik ağının gelişmişliği ve yüksek üretim hacmi sayesinde bu konumunu korumaktadır. Çin’in ihracat gelirlerinin yıllar itibarıyla düzenli bir artış gösterdiği görülmektedir. Bu doğrultuda Çin, yaklaşık %40’lık pazar payıyla en büyük tekstil ihracatçısı konumundadır.
AB-27 bölgesi ise, Çin’in ardında dünya ticaretinde ikinci sırada yer almaktadır. AB ülkeleri özellikle kalite ve sürdürülebilirlik temeline dayalı üretim şekillerinden dolayı dikkat çekmektedir. Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin ihracat gelirleri de yıllar içinde artış göstermiş olup, AB ülkeleri toplamda %20’lik pazar payına sahiptir. Bu kapsamda AB ülkelerinde üretilen tekstil ve hazır giyim ürünlerinin öncelikle belirli standartlarda olmasına dikkat edilmekte, sürdürülebilir üretim yaklaşımlarıyla çevresel
sorumluluğu ön planda tutan stratejiler geliştirmektedir Aynı zamanda, Avrupa’nın gelişmiş lojistik altyapıya ve entegre tedarik zincirine sahip olması bu alanda AB ülkelerini öne çıkaran önemli etmenler arasındadır.
Hindistan ise, ihracat gelirleri açısından dalgalı bir seyir izlemiş; %5,4’lük pazar payıyla üçüncü sırada yer almaktadır. Üretim maliyetlerinin diğer ülkelere göre nispeten düşük olması ve büyük ölçekli siparişleri belirlenen sürede karşılayabilme kapasitesi diğer ülkelerden pozitif anlamda ayrışmasına yol açmaktadır Dünya tekstil ve hazır giyim sektöründe Vietnam 4. sırada yer almaktadır. Bilhassa düşük üretim maliyetlerine sahip olması ve devlet teşviklerinin artmasından dolayı son zamanlarda Çin’e rakip konumuna gelmiştir. Bunun yanında Vietnam’ın tekstil sektöründeki hızlı yükselişi ABD ve AB ile imzaladığı serbest ticaret anlaşmaları da büyük rol oynamıştır. Genel olarak değerlendirildiğinde Asya tekstil sektöründe dünya ihracatının %70,6’sını oluşturmaktadır (World Trade Organization 2025).
Dünya tekstil ve hammadde ihracatı kapsamında sektörel bazda arz kapasitesi hakkında bilgi içeren toplam ihracat verileri, küresel ticaretin kapsamlı bir şekilde açıklamada yetersiz kalabilir. Daha sağlıklı bir analiz sonucu elde etmek için aynı döneme ait ithalat verilerinin de irdelenmesi gerekmektedir. Böylelikle küresel talep yapısını, bölgesel bağımlılıkları ve ticaretin yönünü daha net bir şekilde ortaya onulabilmekte ve daha sağlıklı sonuçlar elde edilebilmektedir. Bu çerçevede, 2015-2024 yılları arasında Dünya tekstil ve hammaddeleri sektörü ithalatı verileri Grafik 1.7’de gösterilmiştir. İthalat verilerinin analizi, dünya tekstil sektöründe tüketicilerin zamanla değişin beklentilerini ve arz-talep dengesinin detaylı bir şekilde analiz etme olanağı sunmaktadır.
Grafik 1.6 analiz edildiğinde, Dünya Tekstil ve Hammaddeleri Sektörü İthalatının 2015 yılında 275 milyar dolar seviyesinde olduğu, yıllar itibariyle dalgalı bir seyir izlese de artan bir seyir izlediği ve 2022 yılında 351 dolar seviyesinde gerçekleşerek en yüksek değerini aldığı görülmektedir. Bu dönemden sonra ise, 2023 ve 2024 yıllarında nispeten azalma eğilimde olduğu anlaşılmaktadır. Bu azalma; küresel talepteki düşüş ve üretim maliyetlerindeki artış gibi çeşitli faktörlerle açıklanabilir.
Dünya tekstil ve hammaddeleri sektörü ithalatında 2020-2024 yılları arasında öne çıkan ülkeler Tablo 1.3’te gösterilmiştir.
Tablo 1.7 incelendiğinde, Dünya tekstil sektöründe en büyük ithalatçı konumunda yaklaşık %22 payla AB ülkelerinin olduğu görülmektedir. Ancak, AB ülkelerinin dünya ithalatının giderek düştüğü, 2024 yılında bir önceki yıla göre %2.8 azalarak 70 milyar dolar seviyesinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Küresel tekstil ithalatında ABD yaklaşık 31 milyar dolarlık değeri ve %10 payla ikinci sırada yer almaktadır. ABD’yi yaklaşık 26 milyar dolar ithalat değeri ve %8 payı ile Vietnam takip etmektedir. Türkiye, küresel tekstil ithalatından 8. Sırada yer alırken, aldığı pay yaklaşık %2.5 civarındadır.
5. Tekstilde Risk ve Belirsizlik Dinamikleri
Son dönemde dünya ekonomisinde, küresel ölçekte etkili olan ve GSYH azalmasına yol açan çeşitli sosyo-ekonomik krizler yaşanmıştır.4 Risk yönetimi; kurum ve kuruluşların hedefleri doğrultusunda uyguladıkları politikalarda ortaya çıkabilecek belirsizliklerin sistematik olarak tanımlanmasına yardımcı olan, aynı zamanda bu belirsizliklerin giderilmesi ve fayda maksimizasyonunu sağlanmasına yönelik stratejik politikalar yürütme süreci olarak tanımlanmaktadır (Lavopa ve Donnelly, 2023). Küresel ölçekte yaşanan krizlerin, firma ve şirketlerin üretimi ve sürdürülebilirliği üzerindeki olumsuz etkilerini bu dönemde risk yönetiminin önemini bir kez daha ortaya koymuştur (Di Giulio vd., 2023; Pathak, 2022).
Türkiye’ nin bulunduğu coğrafi konumun stratejik önemi, ekonomisinin kendine has dinamikleri ve küresel krizlerin çok yönlü yansımaları nedeniyle risk yönetimi tekstil sektörü açısından hayati bir unsur haline getirmiştir. Bu kapsamda risk yöntemi, firmaların finansal risklerden üretim ve talep kaynaklı risklere kadar geniş bir yelpazede riskleri öngörebilmesi ve uygun önlemleri zamanında hayata geçirebilmesi, rekabet güçlerini korumaları açısından kritik öneme sahiptir.
Türkiye ekonomisi özelinde, konjonktüre bağlı olarak ortaya çıkan ve bilhassa makroekonomik değişkenler yoluyla tekstil sektörünün etkilenmesine yol açan; fiyatlar genel seviyesindeki sürekli artış, döviz kurlarındaki aşırı oynaklık, enerji ve hammadde maliyetlerindeki artış, dış talepteki azalış ve tedarik zincirinde meydana gelen olumsuzluklar üretim sürecinde firmaları zorlamakta ve üretim kapasitelerinin azalmasına yol açmaktadır (TCMB 2022). Söz konusu makroekonomik riskler üretim kapasitesini etkilemesinin yanı sıra sektördeki üretimci sayısını da doğrudan etkilemektedir. Bu kapsamda, Grafik 1.7’de 2009-2023 döneminde tekstil sektöründe faaliyet gösteren girişim sayılarını açıklamaktadır.
Grafik 1.7 Ekonomik Faaliyetlere göre girişim sayısı (2009-2023)
4 Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 11 Mart 2020 tarihinde, ‘Covid-19’ küresel salgın olarak ilan edilmiştir. Covid-19 pandemisiyle birlikte, neredeyse tüm ülkeler zorunlu karantina uygulamasına geçmiştir. Bu durum, temel gereksinimler dışında, tüm dünyada üretimin durmasına, uluslararası ticaretin küçülmesine, tedarik süreçlerinin yavaşlamasına ve istihdamın olumsuz etkilenmesine yol açmıştır (Sülkü vd., 2021:349).
Grafik incelendiğinde, tekstil sektöründeki girişimci sayısının yıllar itibariyle dalgalı bir seyir izlediği anlaşılmaktadır. Bu dalgalanmalar, risk ve belirsizliklerin yaşandığı konjonktürde tekstil sektöründe girişimcilik faaliyetlerinin etkisini göstermesi bakımdan önemlidir. 2021-2022 yıllarında diğer yıllara göre bir artış gözlemlense de sonraki yılda tekrar bir azalma söz konusudur. Özellikle 2020 yılı sonrasındaki dönemde görülen girişimci sayısı artışı sektörün krizlere karşı olan direncini göstermesi bakımından önem arz etmektedir. Ancak bu direnç kur oynaklığı, geçiş etkisinin büyüklüğü ve maliyet artışı baskı ve dış talepteki dalgalanmalarla doğrudan ilişkilidir. Dolayısıyla sermaye maliyetinde artışa neden olabilecek bu unsurlarda görülen belirsizlikler yatırım kararları üzerinde etkili olduğu sonucunu ortaya çıkarmaktadır.
Türkiye ekonomisinde, döviz kurlarında meydana gelen değişimlerin üretim üzerinde geçiş etkisiyle birlikte doğrudan ve dolaylı etkileri söz konusudur. Döviz kurlarının yerli para birimi karşısında değer kazanması, üretim sürecinde ithal edilen ara mal ve teçhizatın maliyetlerini artırarak üretim maliyetlerinin yükselmesine yol açmaktadır. Aynı zamanda, döviz kurlarındaki artış ithal edilen nihai malların da fiyatını artmakta, bu durum genel fiyat düzeyi üzerinde baskı oluşturmaktadır (Damar; 2010,10). Bu durum, yüksek oranda ithal ara malı ve teçhizat kullanan tekstil sektöründe üretim maliyetlerinin artmasına sebebiyet vermekte; dolayısıyla sektörün rekabet gücünü olumsuz etkilemektedir.
Grafik incelendiğinde, döviz kurlarının 2016 yılı sonrasında artış gösterdiği ve bu artışın 2021 yılıyla birlikte hızlandığı görülmektedir. Döviz kurlarındaki büyük ölçüde ithal ikameci üretim şekline sahip tekstil sektörü için kritik bilgiler içermektedir. Döviz kurlarının ani artışı; maliyetlerin artmasına, karlılık oranlarının azalmasına ve yatırım kararlarının ötelenmesine sebep olmaktadır. Buna benzer finansal risklerin ön görülmesi firmaların sonrası dönemde; sermaye kaybı, nakit akışında bozulmalar ve borç geri ödemelerinde zorluklarla karşılaştırmaktadır. Dolayısıyla kur oynaklığının ve geçiş etkisinin artığı böyle dönemlerde finansal türev ürünleri kullanım gereksinimleri artmaktadır. Bu noktada, likidite yönetiminin döviz kuru riskiyle beraber kurgulanması, olası kur oynaklıklarına karşı geliştirilecek firmaların sürdürülebilirliğini destekleyecek stratejik planlamalar önem arz etmektedir.
Türkiye ekonomisi temelinde tekstil sektörü GSYH’in önemli bir bölümünü oluşturduğu için potansiyel büyümenin kaynağını oluşturmaktadır. Özellikle iç talebin azalması büyüme oranlarının düşmesine neden olurken, bu durum özellikle tekstil sektöründe üretim kapasitesinin düşmesine neden olmaktadır. Üretim kapasitesinin düşmesi ise rekabet gücünün azaltmaktadır. Bu koşullar altında, tekstil sektöründeki firmaların rekabet gücünü sürdürebilmek için, ani ekonomik şoklara karşı daha esnek bir üretim şekline sahip olmaları gerekmektedir. Bu ise ancak risk yönetiminin üretim, tedarik ve finansman süreçlerine entegre edilmesiyle mümkün olabilmektedir. Grafikte 1.8’de 2010-2024 döneminde Türkiye ekonomisinde büyüme oranları gösterilmiştir.
2010 yılı sonrası Türkiye’nin büyüme oranları incelendiğinde dalgalı bir seyir izlediği görülmektedir. Ekonomide stabil olmayan durumu açıklayan bu dalgalanmalar; talep belirsizliği yaratmakta, yatırım kararlarını etkilemekte, finansmana erişimi zorlaştırmak ve üretim eğilimlerini doğrudan etkilemektedir. Dolayısıyla bu durum, emek yoğun ve iç talebe duyarlılığı yüksek olan kobi düzeyinde olan tekstil firmaları için önemli risk unsurları barındırmaktadır. Bu bağlamda büyümede görülen dalgalanmaların neden olduğu kırılganlıkların önüne geçmek için; uygun likidite yönteminin belirlenmesi, esnek tedarik zincirlerine sahip olunması, talebin doğru tahmini ve üretim uygun bir şekilde planlaması firmaların geleceği için önem arz etmektedir. Bunun yanında, büyümenin yavaşladığı dönemlerde, rekabet avantajının korunabilmesi için; ihracata yönelimin artması, yeni Pazar bulmaya yönelik stratejik planlamaların yapılması ve maliyet optimizasyonlarını gözetecek politikaların belirlenmesi ayrıca önem arz etmektedir.
Fiyatlar genel düzeyinde gerçekleşen sürekli artış oran; hem üretim arzı üzerinde; işçilik, lojistik, hammadde, enerji gibi girdi maliyetleri hem de tüketim talebi üzerinde tüketicinin satın alma gücünü olumsuz etkilemesinden dolayı olumsuz etki yaratmaktadır. Bu bağlamda; Türkiye ekonomisinde 2010-2024 dönemlerinde enflasyonda meydana
gelen değişimler Şekil 1.5’te gösterilmiştir.
Grafik 1.5 incelendiğinde, enflasyon oranlarının 2016 sonrası artış gösterdiği, 2021 yılı sonrası ise bu artışın hızlandığı görülmektedir. Enflasyonun hızla artış gösterdiği dönemlerde değişen maliyetler nedeniyle doğru fiyatlama yapmak zorlaşmaktadır. Bu ise, firmaların rekabetçiliğini olumsuz etkiler. Fiyatlamada yaşanan bu zorluklar aynı zamanda, hammadde temininde belirsizlerin yaşanmasına yol açmaktadır. Üretim planlamasını sekteye uğramasına yol açan bu durum tedarik zincirinin aksamasına neden olmaktadır. Enflasyon nedenleri maliyet artışları nihai malın fiyatına yansıyarak tüketim talebi üzerinde doğrudan etki yaratmaktadır. Enflasyonist konjonktürde risk ve belirsizlikler artığından dolayı yatırım kararlarının ertelenmesi söz konusudur. Bu süreçte, risk yönetimi açısından, enflasyona endeksli sözleşmeler kullanmak tekstil sektöründeki firmaların karlılığı ve devamlılığı için kritik bir unsurdur. Aynı zamanda, Girdi maliyetleri için hedging (korunma) stratejileri uygulayarak enflasyon etkisinin azaltılması ve maliyetlerin kontrol altında tutulması, tedarik zincirlerinin geliştirilmesi, Esnek fiyatlama ve maliyet izleme sistemleri geliştirmek önem arz etmektedir.
6. Sürdürülebilirlik
Dünya nüfusunun sürekli büyümesi ve teknolojinin gelişimiyle artan yaşam standartları tekstil sektöründe tüketim talebinin artmasına neden olmuştur (Eser vd. 2016). 2024 yılında tekstil ürünlerinin toplam tüketimi 114 milyon ton üzerinde gerçekleşmiştir (ICAC, World Textile Fiber Demand 2024). Bunun yanında dünyada tekstil ürünlerinin toplam tüketimi her yıl 92 milyon ton civarında ve bu atık sayısı her yıl artmaktadır (Business Waste). Bu artış miktarına rağmen, üretilen ürünlerin yalnızca %12 geri üretime dönüştürülebilmektedir (Business Waste). Tüketimi karşılamak için artan üretim miktarı göz önüne alındığında doğal kaynakların hızla azalması, çevre
kirliliğinin hızlanması, imha maliyetlerinin yükselmesi tekstil sektöründe çevresel performansın güçlendirilmesini ve sürdürülebilirlik kavramını zorunlu kılmaktadır.
Tekstil üretimi 2002 yılından 2015 yılına kadar iki katına çıkmış olmasına rağmen, üretilen ürünlerin kullanımı yaklaşık %36’ı azalmıştır (UN Environment Program). Üretim sürecinde su, enerji gibi yüksek miktarda hammadde kullanımın yanı sıra kimyasal madde kullanımın da yüksek olması, doğal kaynakların hızla tüketilmesine ve bu kaynakların ciddi düzeyde kirlenmesine neden olmaktadır. Üretimde kullanılan atık ürünlerin genellikle yakılarak imha edilmesi sera gazı emisyonun da artmasına neden olmaktadır (Ellen MacArthur Foundation, 2023). Tüm bu etkiler birlikte ele alındığında, sürdürülebilir hammadde kullanımı, döngüsel üretim modelleri ve geri dönüşüm Dünya eko-sistemi için küresel çapta bir zorunluluktur. Bundan dolayı uluslararası kurum ve kuruluşların sürdürülebilirlik adına regülasyonlara yönelmektedir. Grafik 1.9’da Ülke genelinde tekstil atıklarının miktarı gösterilmiştir.
Grafik1.9 incelendiğinde her yıl en fazla tekstil atığı üreten ülkelerin başında Çin ve ABD geldiği görülmektedir. Bu ülkeleri Hindistan, İtalya ve Almanya takip etmektedir. her yıl üretilen ürünlerin yaklaşıl %57’si aynı sene sonunda tekrar çöpe giderken bu ürünlerin yaklaşık %25’i yakılarak imha edilmektedir (Business Waste).
Tekstil sektöründe üretilen ürünlerin yaklaşık %60 fosil yakıt yani, plastik temelli kumaşlardan üretilmektedir. Bunun yanında pamuklu ürün üretimi için her yıl ortalama 24 milyon pamuk, 93 milyar metre küp su tüketilmektedir. Bunun yanında polyester ürün üretmek için her yıl ortalama 70 milyon varil petrole ihtiyaç duyulmaktadır. Dünya okyanus kirliliğinin %9’una tekstil sektörü neden olmaktadır. Tekstil endüstrisi CO2’ nin
%10’unda sorumludur ve ayrıca 2030 yılına kadar küresel bazda 1.24milyar karbondioksit emisyonundan sorumlu olacağını tahmin edilmektedir (Business Waste).
SONUÇ VE ÖNERİLER
Tarihsel süreçte tekstil sektörü hem dünya ekonomisinde hem de Türkiye ekonomisinde en önemli sanayi kollarından biri olmuştur. Türkiye ekonomisi ölçeğinde, istihdam ve ihracat potansiyeliyle ön plana çıkan tekstil sektörü, cumhuriyetin erken dönemlerinden itibaren büyüme ve kalkınmanın lokomotifi konumunda yer almıştır.
Türkiye ekonomisinin 1980’li yıllarla birlikte ekonomisinin dışa açılması sanayileşme sürecini arttırırken, ithalata dayalı üretim şekline sahip olması, konjonktüre bağlı olarak yaşanan enflasyonist baskılar, döviz kuru dalgalanmaları gibi maliyet artışına neden olan etmenlerden doğrudan etkilenmesine neden olmuş, bu da özellikle küresel tedarik zincirlerinin yeniden yapılanmasına neden olmuş ve sektörün sürekliliğini tehdit emiştir.
Bilhassa, Covid-19 pandemisi sonrası görülen arz-talep dengesizlikleri ve buna bağlı ortaya çıkan güvensizlik ortamı, risk ve belirsizliklerin artmasına neden olmuş, dolayısıyla piyasaları bundan olumsuz etkilemiştir. Finansal piyasaları etkileyen bu konjonktürde, üretim maliyetleri artmış ve yatırım kararlarının ertelenmesi söz konusu olmuştur. Bununla beraber, ithalata bağımlı hammadde ve teknolojik dönüşüm ihtiyacı artmıştır. Bu ise, özellikle küresel rekabet gücünün azalmasına yol açmıştır. Tekstil sektöründe görülen bu dönüşüm yapısal reformların önemini bir kez daha ortaya koymuştur.
Bu kapsamda, Türkiye tekstil sektörünün küresel rekabet gücünü koruyabilmesi ve hâlihazırdaki sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi için; üretimde teknik tekstil ve akıllı tekstil gibi alanlara yatırım yapılarak katma değeri yüksek ürünlere yönelinmesi önemli stratejik adımlar arasında yer almaktadır. Benzer şekilde, verimlilik odaklı üretim modelleri temel alınarak dijitalleşme ve otomasyon ile üretim süreçlerinde dijital teknolojinin kullanımının artırılmasına önem verilmelidir. Ayrıca, enerji ve hammadde çeşitliliğini artıracak politikalar gözetlenmesi sektörün sürdürülebilirliği açısından kritik önem arz etmektedir. Bu amaçla, tekstil sektörünün enerji ve hammadde bağımlılığını azaltacak, yerli üretimi teşvik edecek politikalar hızlanmalıdır.
Türkiye’ in ekonomik yapısı göz önüne alındığında; yüksek enflasyon beklentisi, döviz kuru oynaklığı, tüketim talebindeki değişimler tekstil sektöründeki risk yönetim stratejilerinin önemini ortaya koymaktadır. Bu kapsamda, firmaların risklerini kontrol altında olmasını sağlayacak finansal koruma araçlarının kullanımı yaygınlaşmalıdır. Bu amaçla, yeni pazar arayışı ihracat stratejileri konjonktüre uygun olarak belirlenmeli ve
farklı destinasyonlarda fayda maliyet analizi dahilinde yeni ihracat fırsatları oluşturulmalıdır.
Genel olarak değerlendirildiğinde Türkiye, tekstil sektöründe köklü bir geçmişe ve yüksek üretim potansiyeline sahip bir ülkedir. Lakin bu yüksek üretim potansiyelinin sürdürülebilir olması için hem mikro hem de makro düzeyde çağın gerekliliklerine uygun politikaların yürütülmesi ve karşılaşılabilecek ekonomik sorunlara karşı güçlü ve dirençli politikaların hayata geçirilmesi gerekmektedir.
KAYNAKÇA
Aras, G. (2006). Avrupa Birliği ve Dünya Pazarlarına Uyum Açısından Türk Tekstil ve Konfeksiyon Sektörünün Rekabet Yeteneği. Mart Matbaası, İstanbul, s. 59.
Arslan, K. (2008). Küresel Rekabet Baskısı Altında Tekstil ve Hazır Giyim Sektörünün Dönüşüm Stratejileri ve Yeni Yol Haritası. MÜSİAD Araştırma Raporlar, 57, İstanbul. 23-98.
Aydoğdu, G. (2012). Hazır Giyim ve Konfeksiyon Araştırma Raporu. Çukurova Kalkınma Ajansı, 5-29.
Bayraktar N. ve Seker A. (2022). ‘The Power Of Turkey In Textile Export and The Dimension Of Competition With China’ /Pressacademia.2022.1577 PAP- GBRC-V.15- (9),54-58.
Beriş E.H. (2008). ‘‘Türkiye’de 1980 Sonrası Devlet Sermaye İlişkileri ve Parçalı Burjuvazinin Oluşumu’’, Ekonomik Yaklaşım, 19 (69), 33-45.
Bulut N.G. 82024) “Türkiye’de Tekstil Sanayiine Tarihsel Bir Bakış,” Türk Tarih Kurumu.
Damar O. (2010). Türkiye’de Döviz Kurundan Fiyatlara Geçiş Etkisinin İncelenmesi, (Uzmanlık Yeterlilik Tezi). Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Ankara.
Demir E. ve Önder K. (2023). ‘Avrupa Birliği’ne Aday Ülkelerin Tekstil ve Konfeksiyon Sektörünün Karşılaştırmalı Rekabet Gücü Analizi: 2010-2020 Dönemi’ , Bucak İşletme Fakültesi Dergisi, 6 (1), 64-86.
Di Giulio, G. M., Mendes, I. M., Campos, F. D. R., & Nunes, J. (2023). Risk governance in the response to global health emergencies: understanding the governance of chaos in Brazil’s handling of the Covid-19 pandemic. Health Policy and Planning, 38(5), 593–608
Ekti, E. (2013). “Tekstil Sektörü Raporu”, Doğu Marmara Kalkınma Ajansı Düzce Yatırım Destek Ofisi, 1-39.
Euromonitor International, (2023), https://www.euromonitor.com/global-overview-of the-textile-and-leather-products-industry/report
Güleryüz, Ö. (2011). Küresel Gelişmeler Işığında Türkiye’de Tekstil Sektörü ve Geleceği. Tezsiz Yüksek Lisans Bitirme Projesi, T.C. Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta
International Cotton Advisory Commite (2024). ‘ World Textile Demand Report’
İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatci Birlikleri (2013). ‘Tekstil Sektörü İhracat Performans Değerlendirmesi 2013 Ocak Mart’,
İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçılar Birliği (2024). ‘ Dünya Tekstil ve Hammaddeleri Sektörü Dış Ticaret Raporu’ İstanbul
Lavopa, A., & Donnelly, C. (2023). Socioeconomic resilience during the COVID-19 pandemic. The role of industrial capabilities. Structural Change and Economic Dynamics. https://doi.org/10.1016/j.strueco.2023.06.004
Nuñez A. M. vd. (2023). ‘Risk governance in the textile/clothing industry: A case study in medium enterprises’ Dutch Journal of Finance and Management, 6 (2), 1-13.
Owen, R., ve Pamuk, S. (1999). A History of the Middle East Economies in the Twentieth Century. Harvard University Press, Cambridge, 10-30.
Özgür, İ. (2006). Türkiye’de Tekstil ve Konfeksiyon Sektörünün Durumu ve Çıkış Stratejileri. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kadir Has Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Özyazgan, V. (2012). Türk tekstil sektörünün sorunlar ve çözümü üzerine bazı düşünceler. Anadolu Bil Meslek Yüksekokulu Dergisi, (25): 70-81.
Saygılı Ş. vd. (2010). ‘Türkiye İmalat Sanayiin İthalat Yapısı’ TCMB, Ankara
Sülkü N.S., Çoşar K. ve Tokatlıoğlu Y. (2021). ‘Covid-19 Süreci: Türkiye Deneyimi’, Sosyoekonomi, 29 (49), 345-372.
Şahbudak E. ve Şahin D. (2016). ‘Tekstil ve Hazır Giyim Sektörünün Dış Ticaret Yapısı: Türkiye ve AB-15 Ülkeleri Örneği’, Kesit Akademisi Dergisi, 2 (4), 125-139.
Şentürk, C., Erdal, Y. ve Türkyılmaz, O. (1976). Türkiye’de pamuklu tekstil sanayinin tarihsel gelişimi ve bugünkü durumu. TMMOB, Makine Mühendisler Odası Tekstil Raporu.
The Ellen Macarthur Fondation (2023). ‘ Annual Impact Report And Consolidated Accounts’
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (2022). Yıllık Faaliyet Raporu 2021, Ankara
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (2025). İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranı Raporu, Ankara
Türkiye İhracatçılar Meclisi (2024). ‘İhracat Raporu’
Türkiye Cumhuriyeti Sanayi Genel Müdürlüğü (2022). ‘Tekstil, Hazır Giyim, Deri ve Deri Ürünleri Sektör Raporu’
Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı İhracat Genel Müdürlüğü (2022). ‘Tekstil ve Hammaddeleri Sektör Raporu’
Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı (2021). ‘Tekstil Sektörü Analiz Raporu ve Kılavuzu, TR32 Bölgesi’, Ankara.
Uludağ İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterlikleri Ar – Ge Şubesi (2020). ‘Türkiye Tesktil Sektörü ve Bursa, Bursa.
Uyanık, S., and Çelikel, D. C.(2019). ‘ Türk tekstil endüstrisi geneldurumu’, Teknik Bilimler Dergisi, 9(1), 2019, pp. 32-41.
Yıldırım, H. (2023). Türkiye’de Tekstil, Giyim Eşyası ve Deri Sektöründe Kârlılığın Makro ve Mikro Dinamikleri. Fiscaoeconomia Dergisi, 7(1), 789-807.
World Trade Organization (2025). ‘Global Value Chains Sectoral Profiles’ Textiles and Clothing Industry 1.10.
World Trade Organization (2023). ‘World Trade Statistical Review 2023’
Bu gönderi şu adreste de mevcuttur: English



















